Fatih Sultan Mehmet handan sonra gelen Osmanlı padişahları da Ayasofya camiisi için gereken ihtimamı ve özeni göstermişlerdir. Taa ki bu ihtimam ve özen 1934 yılında son bulmuş, Batı alemi, Müslüman karşıtı emperyal Hristiyan, ateist, Yahudi, Rum, ne kadar gayri müslim varsa hepsini mutlu etmiştir. Restorasyon bahanesiyle Fatihin nesline emanet ettiği Ayasofya camii binbir dümenlerle ibadete kapattırıldı…

O garabet dönemde değil Ayasofya'yı açmak, Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi, İstanbul'da da, camiler depo yapılmış, Sultan Ahmed Camii bile, ibadete kapatılarak, silâh altına alınan askerin barınmasına tahsis edilmiştir. Camilerin ahıra çevrildiği, ezanın Türkçe okutulduğu vatan ve millet düşmanlarını da gördük! O dönemde Hasan Ali Yücel ve bunun gibi mebusların ayak oyunları ile aslında milletin inanç değerleri ayaklar altına alınıyordu… Türkiye'de geçici kararlar bir müddet sonra bakmışsın daimileşirler.

Ayasofya'nın tekrar cami olma süreci ilk olarak 2005 yılında yargıya taşınan olay Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedildi. 2016'da tekrar açılan dava da Haziran 2018'de açıklanan karar ile aynı şekilde sonuçsuz kaldı.

1934 yılından sonra Ayasofya camii sürecinde yaşananlar;

1)AİHM, kimi vakıfların yaptığı bireysel başvurularda, Sözleşme'nin eki 1 Nolu Ek Protokolün 1. maddesi anlamında mülkiyetin korunması hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları incelemekte ve bu vakıflara ait mal ve hakların tescil ve iadesi ya da maddi tazminat ödenmesi yönünde kararlar vermektedir.

2) Vakıf Senedi 1470 tarihli Mehmed Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı’na ait vakfiyede, vakfedilen hayrattan birinin de daha önce kilise iken camiye çevrilen Ayasofya Camii olduğu, “vakıf mallarının hiçbir surette temlik ya da temellük edilemeyeceği” şartının iptal edilemeyeceği kesin bir şekilde ifade edilmiştir.

3) Tapu Senedi Ayasofya, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı yürürlüğe konulduktan sonra, 19/11/1936 tarihli tapu senedi uyarınca, İstanbul İli, Eminönü İlçesi (hâlen Fatih İlçesi), Cankurtaran Mahallesi, Babı Hümayun Sokak, 57. Pafta, 57. Ada, 7 numaralı Parselde “türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofyayı Kebir Camii Şerifi” vasfı ile “Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı” adına kaydedilmiştir.

4) Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme Ayasofya, 14/04/1982 tarih ve 2658 sayılı Kanun'la katılmamız uygun bulunan ve 23/05/1982 tarih ve 8/4788 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 14/02/1983 tarih ve 17959 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kuralları çerçevesinde, Dünya Mirası Listesi, UNESCO’ya bağlı Dünya Mirası Komitesi tarafından belirlenerek, bulundukları ülkenin devleti tarafından korunması garanti edilmiş doğal ve kültürel varlıkları göstermektedir.

Danıştay Onuncu Dairesi karar sürecinde;

 (i) Uluslararası Hukuk Yönünden Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme'nin 6. maddesi hükmü, Esas No : 2016/16015 Karar No : 2020/2595 Sözleşmeye taraf devletlerin, Ayasofya kültürel ve doğal mirasının, toprakları üzerinde bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğine tam olarak saygı göstererek ve ulusal yasalarının sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeden, uluslararası toplum tarafından işbirliği ile korunması gereken evrensel bir miras olduğunu kabul ettikleri açıktır.

(ii) Ulusal Hukuk Yönünden Hayrat taşınmazlar; ibadethane, hastahane ve aşhane gibi doğrudan doğruya hayır hizmetlerinin ifası için kurulmuş olan vakıfların taşınmazlarıdır. Bu taşınmazlar, gerek mülga 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gerekse hâlen yürürlükte olan 5737 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri uyarınca “ammenin istifadesine” terk edilmiştir.

(iii) Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı, yukarıda yer verilen mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve AİHM kararları kapsamında değerlendirildiğinde; Ayasofya'nın, statüsü muhafaza edilerek hukuk düzenimizle güvence altına alınan, özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mazbut vakıf niteliğindeki Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı'nın mülkiyetinde olduğu, Ayasofya’nın, vakfedenin iradesi gereği sürekli şekilde cami olarak kullanılması için toplumun hizmetine sunulduğu, bedelsiz olarak kamunun istifadesine terk edilmesi yönüyle hayrat taşınmaz niteliği taşıdığı, tapu belgesinde de cami vasfı ile tescilli bulunduğu bu vesile ile Danıştay 10.Dairesi "Ayasofya'nın vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığını" belirterek 1934 kararı yok hükmünde demiştir.

Bu ülkeler değil mi? Ortadoğuyu ve Türkiye’yi böl, parçala ve yut mantığıyla bir çok alandan kuşatmayı arzuladıklarını bilmiyormuyuz? Yine bu ülkeler 1984 yılından bu yana PKK,PYD, bilimum terör örgütlerini destekleyip, donatarak  Türkiye’yi bölme gayretinde değiller mi? Düzenli olarak 10 yılda bir askeri darbeyle Türk demokrasisine ara vermediler mi? 15 Temmuz 2016 da yine başka bir terör örgütüyle Türkyede darbeye  teşebbüs etmedi mi?  Bu emperyal ülkeler ekonomik, turizm alanlarında da Türkiye’yi tökesletmeye çalışmadılar mı?

AB, ABD ile Yunan hükümeti de Türkiye'ye Ayasofya'nın müze olarak korunması çağrısı yapmışlar. Hiç nefesinizi boşa tüketmeyin Mr. and Mrs. Emperyaller… İt ürür kervan yürür!

Çok şükür ki Fatihin lanetinden milletçe kurtulduk, bu haksızlığa, hüzne, vicdanların sızlamasına son veren Danıştay 10.dairesi hakimlerine, süreci ısrarla takip eden Hizmet derneğine, Cumhurbaşkanımıza sonsuz teşekkürümü sunarım…

- - - - -