“Amellerin efendisi açlıktır”

Yalnızca akla itibar eden modernlikten mâlûl Müslümanlar, İbrahim Hakkı Hazretlerinden ödünç aldığımız yazı başlığına, yâni açlığa medhiye düzüşümüze “tasavvuf saçmalığı” diyecekler.

Modern kapitalizmin tüketim saldırılarına karşı dik durmak ve nefse gâlip gelmek için “Mârifetnâme” sindeki manzum nasihatlerden (s.357-358) on-onbeş mısra okuyup öyle çıkmalı sokağa... Mensur olarak hülâsa ettiğimiz nasihatler, pozitivist-modern tıbbın açlık karşısındaki güçsüz (inançsız) “bulguları” nın aksine atom bombasından daha güçlü hikmetlerle dolu:

Açlık öyle bir şeydir ki, her mânanın sırrına onun vasıtasıyla varılır. İnsan ancak açlıkla bulur Rabbini. Nefsini dinleyenler için bir zindan, gönül ehline ise hoş bir meydandır açlık. Gönle safa ve lezzet verir, çünkü Allah'tan Hak erenlerine verilmiş bir ihsandır. Peygamberlerin yiyeceği, evliyanın halleri ve makamlarıdır. Âriflerin açlığı arınma, zahidlerin açlığı hikmet, âşıkların açlığı Allah’a yakın olmaktır. Cümlesi açlıkla beslenmişler. Açlık, en tatlı yemek olup Mevlâ’nın bir ziyafetidir. Allah bir kulun iyiliğini istese ve ona yardım etse, ilk önce onun midesini yemekten keser. Dinî cihetten yükselmek isteyen bir kul kendisini açlığa alıştırmalı.

Açlığın ulvî bir lezzet ve hâl olduğunu “Amellerin efendisi açlıktır” buyuran Resûller Resûlü Efendimiz’den öğreniyoruz.

“Neden açlıktan övgü ile bahsediyorsun?” diye soranlara, “Eğer Firavun aç olsaydı, ‘En büyük Rabbiniz benim’ demezdi…” diyen Beyazid-i Bistami Hazretlerinin ulvî tecrübesi, çok yemek şehvetine kapılan bir kısım Müslümanlara aykırı geliyor. (Sultanü'l Ârifin Bayezid-i Bistami Hayatı-Sözleri- Nasihat ve Duaları, Mahmut Durusoy)

AÇLIK ULVÎ BİR LEZZET VE HÂLDİR

Sezai Karakoç’un “Samanyolunda Ziyafet-Oruç Yazıları” kitabındaki “Betonları Kıran Oruç”, “Orucun 24 Saati”, “Orucun Ömrü”, “Oruç da Acıkır”, “Oruç ve Diriliş”, “Orucun Rûhu”, “Oruç Ülkesi” yazılarını okumadan açlığın ulvî lezzetini ve erdemini anlayamayız.

Karakoç’a göre öyle ulvî bir hâldir ki açlık “Samanyolunda ziyafettir… Gök armağanıdır… Hayvandan meleğe doğru yolculuktur. İnsanı ölüme değil, diriliş aydınlığına götürür. Ab-ı hayatta yıkanmaya, çiğ tanesinde göğü seyretmeğe ve gökkuşağının altından geçmeğe…”

Açlığın, yâni orucun erdemine “mahalle baskısıyla” değil, hulus-ı kalple inanıyorsak, açlığı zavallılığa dönüştürmeden, modern kapitalizmin “ Çok ye, çok tüket” sloganına karşı mücadele etmeli. Sezai Karakoç ‘un “İnsan ve Oruç” şiirindeki mısralarıyla açlığın ulvî kudreti neymiş anlasınlar modern iştihanın ve midenin esiri olanlar:

“Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslâm baharı / Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından / Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından …” (Zamana Adanmış Sözler / Şiirler V)

AHMET DOĞAN İLBEY

[email protected]

Editör: TE Bilisim