Ansiklopedik bilgide şöyle bilgi var:

"Ramazan Bayramı'nın ilk gününde camilerde bayram namazı kılınır. 

Bayram namazını genellikle erkekler kılar. Bayram namazından sonra ise hutbe okunur. 

Bayram boyunca müslümanlar eş, dost, akraba ziyaretleriyle birbirlerinin bayramını kutlarlar."

Evet. Bugün bayram namazı eda edildi, camilerimizde koronavirus tedbirleriyle..

Bayramlaşma uzaktan yapıldı.

Allah, bu günlerin hürmetine şu melanet hastalığı ülkemizden, Müslümanlardan ve insanlardan alsında bayramı bayram gibi yaşayalım…

Bugün bayram günü..

Hayatımızda anlamları olan gündür.

Büyüklerimizi ziyaret eder, ellerinden öperdik geçmiş yıllarda. Bugün sadece telefonla kutlama yapıyoruz maalesef… Temennimiz, bu salgın günlerinin geride kalmasıdır.

Mescid-i Aksa'nın kurtuluşu, Doğu Türkistan'daki soydaşlarımızın huzura kavuşması, Suriye-Afganistan ve bilumum İslam ülkelerinde barışın sağlanması dualarımızdadır.

Sizlere 6 Kasım 2019 tarihli yazımı sunuyorum. 

**

Ağzı olan konuşuyor ya…

Yazarın Diğer Yazıları

“Böyle bir konuya dâhil olmak istemezdim” düşüncesindeyim ama “Kendimi böyle bir konuya dâhil olmak zorunda hissettim” fikri da ağır basıyor.

Hani bir reklam vardı, Mobil BP Süper V’nin…

“Güldürme beni ya” diyen kamyon şoförü, araca biner ve direksiyona geçer: “Ağzı olan konuşuyor ya… Ağzı olan konuşuyor ya…”

Ve ekler: “Doğruyu anlatmazsam ne olurum onlara. Adamın damarlarında yanlış kan dolaşsa, aynen o misali…”

 

Konuşma uzayıp bir süre gidiyor. Ve bu reklamdaki en dikkat çekici cümle de şu:

“Ağzı olan konuşuyor ya…”

**

Öyle ya…

Gözü olan bakar… Bakar da görmesi farklıdır; kimisi kimisinin güzel gördüğünü çirkin görür, kimisi de kimisinin çirkin gördüğünü güzel görür…

Kulağı olan duyar… Duyar da, duyması farklıdır; kimisi kimisinin güzel duyduğunu çirkin duyar, kimisi de kimisinin çirkin duyduğunu güzel duyar…

Eli olan tutar… Tutar da tutması farlıdır; kimisi kimisinin sıkı tuttuğu eli gevşek tutar, kimisi de kimisinin gevşek tuttuğu eli sıkı tutar…

 

Ayağı olan yürür… Yürür de yürümesi farklıdır; kimisi kimisinin doğru adımlarını yanlış olarak yorumlar, kimisi de kimisinin yanlış adımlarını doğru olarak değerlendirir…

Yani bakış insandan insana değişir, her durumda… Oysa doğru ‘tek’dir ve kimseye göre de değişmemesi gerekir…

Hani bir söz vardır, dilimizde: “Buyurun, buradan yakın!” diye…

**

Meseleyi çok eskiye götürmemek gerektiği kanısındayım. Yenidir konu… Daha bir-iki, bilemedin üç-dört aylık bir meseledir.

Aklı yeten de konuşuyor, yetmeden de konuşuyor.

Susması gerekenler, susmuyor; konuşmaması gerekenler de konuşuyor…

Öyle ya… İşin ucunda “gazeteci” olmak var; adına “tarafsızlık” diyorlar da, “tarafsızlık” durumunun da bir “tarafgir” olduğunu bilmiyorlar.

Evet, gazeteci tarafsızdır aslında... Doğru-yanlış, tam-eksik, güzel-çirkin arasında ayırımı yapabilirse tarafsız olur, aksi takdirde de tarafsızlığı yüzgördülüktür.

Güya denmiştir ki; “Gazeteci şunu şunu yazmasın… Gazeteci şunu şunu yazsın…”

Aslında şöyle denilmek istenmiştir: Gazeteci, gazeteciliğini yapsın… Gazeteci, doğruyu yazsın…

 

Ama isteyen istediği gibi anladığı için de söz, gazeteci kimliği altındaki kişinin emelleri doğrusunda zuhur buluyor.

“Gelin sizinle gazetecilik oynayalım” sözünü dillendirdiğimizde bu oyunu oynayan kimse ortaya çıkmadı. Hayret!

**

Meselenin tamamı, belediyelerin basını destekleme işine bağlanıyor.

Kahramanmaraş’ta Büyükşehir Belediyesi’nin basına karşı takındığı iddia edilen tavrın yanlışlığı konuşuluyor. Büyükşehir Belediyesi’nin bana göre basına takındığı bir tavırdan söz etmek mümkün değil…

Çünkü gazeteci, gazetecidir.

Pazarlamacı, reklamcı, fotoğrafçı, matbaacı, müteahhit, işletmeci ya da başka bir şey değildir.

Gazetecinin sığındığı tek şey; haberidir, yorumudur…

**

Sen haberini yaparsın, olayın yorumunu kaleme alırsın… Gerisi haberi anlayana, yorumu değerlendirebilene kalmıştır.

Fırıncı ekmek satar, kasap et satar, tekel bayisi tekel ürünleri satar…

Ama Kahramanmaraş’ta durum farklı gibidir… Çünkü Ramazan Bayramı gelir; lokantacı yemek satmayı bırakır çörek satar, giyim-kuşamcı ek olarak şeker satar, tesisatçı da bayram formatına bürünün bir anda… Tıpkı Kurban Bayramı’nda herkesin şiş-mangal-kömür sattığı gibi…

Son yıllarda her nedense gazetecilik de adeta öyle oldu…

Bütün mesele, gazeteciliği kazanç kapısı kabul edenlerin bağırtılarıdır.

Ben gazeteciyim, kimse bana “Şunu yaz-bunu yaz” diyemez.

Haaa… Belki de ben doğuştan siyasi anlamda değil ama muhalefetim de ondandır.

Neyse:

Bu arada Kahramanmaraş’ta 1 TL’den satılan somun ekmeğinin, geçen haftadan itibaren 1 TL 25 KRŞ olduğunu unutmamak gerekir.

Havadan üç elma düştü… Biri sana, bir ona, biri buna… Anlatana da sadece uzaktan elmaları görmeleridir.

**

Nice mutlu bayramlar herkese...