Kültürümüzde üç durumda kına kullanılır.

Biri, gelinlik kızadır. Damada ‘kurban olsun’ düşüncesi vardır.

Biri, kurbanlık koçadır. Allah’a ‘kurban olsun’ fikri taşınır.

Biri, askere gidenedir. Vatan’a ‘kurban olsun’ diye..

Her üçünde de ‘kurban’ olgusunu ön plana çıkar, bir gelenektir.

**

Kına (Lawsonia inermis), kınagiller (Lythraceae) familyasından bir ağaç türüdür.

Yaklaşık 2,5 metremetre boyundadır.

Büyük çalı ya da küçük ağaç şeklinde tanımlanabilecek bir bitki ve bu bitkinin yapraklarının kurutulup öğütülmesiyle hazırlanan toza ‘kına’ derler.

Kuzeydoğu Afrika kökenli olan bitki Kuzey Afrika, Hindistan ve Sri Lanka da yaygın bir biçimde yetiştirilir.

Dikenli ve beyaz çiçeklidir; yaklaşık 2-3 santim uzunluğunda, sivri uçlu ve esmer yeşil renkli yaprakları vardır.

Çeşitli boyar maddeler ve tanen içeren yapraklar, toz haline getirildikten sonra saç, tırnak ve parmakların boyanmasında kullanılır.

Ayrıca Türk örf ve adetlerinde gelin ve damatlara, askere gönderilen erkeklere kına yakılır.

Boyadığı dokuya kızıl renk veren kına tozu ticarette başlıca esmer ve yeşil kına olmak üzere iki tipte bulunur.

Yeşil kına saf kına değildir.

Kına, Divan edebiyatında kırmızı rengi nedeniyle kanlı gözyaşına ve şaraba benzetilmiştir.

Kınanın bilimsel sınıflandırması şöyledir:

Âlem: Plantae (Bitkiler)

Bölüm: Magnoliophyta (Kapalı tohumlular)

Sınıf: Magnoliopsida (İki çenekliler)

Takım: Myrtales

Familya: Lythraceae (Kınagiller)

Cins: Lawsonia (L.)

Tür: L. inermis

İkili adı: Lawsonia inermis (L.)

**

İnsanlar binlerce yıldır bedenlerini kına ile boyarlar.

İlk örtünme giysi dönemi başladığında bile insanoğlu bedenini kuru bitki yapraklarıyla boyamaya girişiyordu.

Bu boyama kimi zaman süs kimi zaman da bir ifade tarzıdır.

Günümüzde daha çok Ortadoğu Orta Asya Afrika ve Avustralya’da kullanılan kınanın yapımında pek çok farklı bitki türü kullanılıyor

Kullanılan bitkiler yakılan kınanın amacına ve bulunulan bölgenin özelliklerine göre değişiyor.

Kına yapımında kullanılan bitkilerin büyük çoğunluğu sıcak iklimlerde yetişir.

Hindistan’da Mehandi, Mısır’da Khenna, Arabistan’da Al-Khanna adıyla bilinir.

Zaman içinde özellikle Hindistan gibi ülkelerde bu bitkiden çeşitli kremler elde edilmeye başlanmıştır.

Güneş yanığı gibi çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır.

Kınanın genel özelliği mürekkep gibi geçici ama deri üzerinde derin bir boya bırakabilmesidir.

Yaklaşık dört hafta kalabiliyor. Kına saç, sakal, tırnak gibi bölgelerin boyanmasında da etkilidir.

Yer yer kumaş boyası olarak da kullanılıyor

Kınanın kullanıldığı deri üzerinde yarattığı bazı avantajlar var: Birincisi derinin sertleşmesi ve de kolay kolay terlememesi; ikincisi de kınalı el ya da ayağın dışarıdan gelen ısıya karşı serinletici bir özelik taşımasıdır.

Hintliler kınanın terapisel bir deneyim olduğuna ve kendi içine dokunmak isteyenler için bir araç olarak değerlendirilebileceğine inanmışlar.

İnsanoğlunun en eski sanatlarından biri olduğu düşünülen kına kullanıldığı hemen her kültürde evlilik doğum ve ölüm ile ilişkilendirilmiştir.

Kına kolay bulunduğu ve ucuz olduğu için yoksul ülkelerde rahatça kullanılıyor.

Orta Asyalı kadınlar için kendisini başkalarından ayırma ve egzotik bir biçimde süsleme yolu kınadır.

Türkiye’de gördüğümüz gelinlere kına yakılması olayı Hindistan’da çok yaygındır.

Hintli gelinin elleri ve ayakları düğünden bir gün önce güzel tasarımlara uygun bir biçimde boyanıyor

Hintli gelin evlendikten sonra kına tamamen yok olana dek çalıştırılmıyor.

Arabistan’da da kına yaygın bir gelenek Irak gibi ülkelerde kınanın bol şans getirdiğine inanılıyor. Fas’ta durum biraz daha farklı Kına ile bedende oluşturulan figürler farklı olgulara işaret ediyor. Hamile kadınların ayak bilekleri boyanıyor bu boyanın onları doğuma kadar koruduğu düşünülüyor

Afrikalılar belli geometrik şekillerde kına yakıyorlar.

Kına aslında tarih boyunca erkeklerce de kullanılmıştır.

Mısır firavunlarının da kınayla eller ve ayaklarını boyadığı biliniyor.

Kimi Ortadoğu ülkelerinde erkeklerin sakallarını kınayla boyayabildiği görünüyor.

**

Kınadan söz edince, bizim argo kültürünü de unutmamak gerekir.

Hani, yeri geldiğinde ‘kına yaksın’ deriz ya…

Aslında güzel bir benzetmedir.

Üstüne alınan alınsın, alınmayana da zaten sözümüz yoktur.