Geçmiş yıllar… Tarihini aşağı-yukarı hatırlasam da, tam olarak hatırlamıyorum.

Sabah Gazetesi’nin bürosu şimdiki Dünya Gazetesi’nin yerinde. Sabah’ın temsilcisi de yine Sırrıbek Arslan kardeşim.

Bir Cuma günü namazdan sonra oradayız.

Sırrıberk, Ahmet Caner Baysal, Ali Eskalen, merhum Osman Sayın ve birkaç arkadaş daha var.

İçeri dönemin valisi İlhan Atış girdi.

Hoş-beşten ve hal-hatır sorulmasından sonra dönemin Valisi Atış, “Hep siz soruyorsunuz. Bugün de ben sorayım” diyerek şu soruyu yöneltti:

“Sizce Kahramanmaraş’ın en önemli sorunu nedir, arkadaşlar?”

Bilen bilir. Atış, güler yüzlü basın dostu bir isimdi.

Soru karşısında herkes fikrini söyledi…

Arkadaşlarımızdan biri ekonomiden, biri spordan, biri güncel konulardan bahsetti.

Sıra bana gelince de şunu söyledim:

“Efendim, Kahramanmaraş’ın en önemli sorunu zihniyettir...”

Vali bey, beni fazla konuşturmadı: “Sen zaten muhalefetsin. Sus bakayım” dedi.

Kendi fikirlerini de dile getirdi ve sonuçta şu ifadeli kullandı:

“Elbette tüm bu işlerin başında da zihniyetin değişmesi gerekiyor. Akif çok iyi tespit etmiş…”

Nitekim ertesi gün dönemin İl Belediyesi tarafından düzenlenen bir park açışında da konuşurken, “Dün gazeteci arkadaşlarla konuşuyordum. Bir arkadaş ‘zihniyet değişmeli’ dedi. İşte, burada güzel bir etkinlik yapıyoruz ama böyle olmaz…” gibisinden ifadeler kullandı.

**

Yıllar yılları kovaladı ve bugünlere geldik.

Yine benim düşüncem aynı: Kahramanmaraş’ta bir şeylerin değişmesi için önce zihniyetin değişmesi geremiyor.

Birkaç gün önce AK Parti Milletvekilleri Ahmet Özdemir ve Mehmet Cihat Sezal ile birlikteyiz. Özdemir gelmeden önce Sezal çok güzel ifadeler kullandı:

“Bakın gazeteci siyasetçiyi suçluyor, ‘halktan uzak’ diyerek. Siyasetçi burada sıkıntı içerisinde kalıyor. Halk sanki kendisinden uzakmışız gibi bir izlenim içerisinde.”

Sözün devam çoktu.

Şunu düşündüm: “Siyasetçi bizden uzak ise, biz onu halktan uzak görüyoruz…”

Ama vekillerin hiç biri dönmemezlik yapmıyor.

Zaten düşündüğünüzde de aynı konuya varıyorsunuz. Siz önce toplumdaki karşılığınızı bileceksiniz, kendinizi bileceksiniz. Sonra da başkasını yargılayacaksınız.

Ama dedim ya: Halkın düşüncesini dile getirmekten ‘aciz’ gazeteci kırpıntıları, siyasetçiyi halktan uzak düşünüyor.

**

Dün de gazetecilerin talebi olan TOKİ ile ilgili olarak Ankara’daydık.

Kahramanmaraş Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sermet Çuhadar, Yönetim Kurulu’ndan Niyazi Kara, Neşe Yıldızhan, Şahif Efe, cemiyet üyeleri Bekir Doğan, Mesut Tuğrul, Kemal Sayın ve cemiyetin genel sekreteri olarak ta ben (Akif Arslan) günü birlik bir ziyaret gerçekleştirdi.

Önceki gün akşam gittiğimiz Ankara’da Türkiye Parlamenterler Birliği Başkanı ve eski milletvekilimiz Nevzat Pakdil ile buluştuk ve kendisinin misafiri olduk.

Dün de önce AK Parti’nin bırakın yerelde öncü ismini, ülke genelinde partinin önemli isimlerinden biri olan Mahir Ünal’ı ziyaret ettik.

Ünal, bizi AK Parti Genel Merkezi’ndeki yerinde kabul etti. Başkanımız Sermet Çuhadar ve Denetim Kurulu Üyemiz Bekir Doğan, Kahramanmaraşlı gazetecilerin ‘ev sorunu’nu gündeme getirdi.

Düşünülen TOKİ konutları için toplanan talepleri ve istekleri Mahir Ünal’a ilettiler.

Ünal, olaya çok sıcak baktı. Daha önce Kahramanmaraş’taki bir toplantıda da gündeme getirilen konu ile ilgili olarak sıcak yaklaşım gösterdi.

Kentin de istekleri dile getirildi. Ünal o konulara da sıcak baktı.

Sonrasında TOKİ’ye geçerek orada da yetkililerle, yine Mahir Ünal’ın görevlendirdiği çalışma arkadaşının da bulunması ile görüşüldü ve talepler dile getirildi.

Sonrasında da Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu üyesi ve eski millekvekilimiz Mehmet Uğur Dilipak’ı ziyaret ettik, ardında da Dışişleri Bakanlığı’nda bir hemşerimizi ziyaret etme şansımız oldu.

**

Dönüşte şunu düşündüm.

Sorun çözülecekse ‘çöz’, talep varsa ‘ilgilen’!

Hani genel bir tabirdir ya: İş varsa çalış.

Özellikle ve bir kez daha şunun farkına varmak lazım. Kahramanmaraş’ta ‘zihniyet’ değişmelidir, ‘benim dediğim’ değil, ‘bizim dediğimiz’ ön plana çıkmalıdır.

Bireysellikten ziyade, toplumsallık ön sırada olmalıdır.

Yani ‘ben varsam var’, ‘ben yoksam yok’ ötekileştirilmeli ve bu düşüncenin yerine ‘biz varsak da var, biz yoksak da var’ olmalıdır.

Yıllardır savunduğum bir düşüncedir: Toplumun sorunu varsa ‘çözülmeli’, toplumun talebi varsa da ‘makul ölçüler içerisinde’ karşılanmalı.

Ve son bir cümle:

Bugün, henüz tanışma ve karşılaşma şansı yakalayamadığım siyasetçilerimiz bizden, halktan uzak değil.

Olamaz da. Çünkü, basın halkın genel sesidir. Stop!