Ülkemiz, dünya ile birlikte büyük bir sınavdan geçiyor. Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünya ile birlikte ülkemizi de tehdit altına alan koronaviris (kovid-19) nedeniyle olağanüstü durum yaşıyoruz.

Dünya genelinde bugüne kadar 200 bine yakın hasta tespit edilirken, bunların 110 bininde aktif virüs bulundu. Ölü sayısı ise bu sabah itibari ile 8 bine ramak kaldı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre, ülkemizde de vaka sayısı 100’e yaklaştı. Dün itibari ile 89 yaşındaki bir hasta hayatını kaybetti.

Ülkemizde ciddi tedbirler alındı, alınıyor.

Uzmanlar uyarılar yapıyor. Bilgi aktarıyor. Devletimizin açıkladığı rakamlar ve veriler, milletimiz için oldukça önemlidir.

Bu konu, insan hayatının önemi açısından dikkat çekiyor.

İçişleri Bakanlığı genelgelerle bir takım tedbirlerin alınmasını sağladı. Son genelge ile 81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine bugün saat 24:00 itibariyle durduruldu.

**

İşin acı tarafı da şu: Devletin resmi makamlarının açıklamalarına ve alınacak/alınan tedbirlerle uyulmuyor.

Umreden/yurt dışından dönenlerin ‘karantine’ altına alınması emir iken, bu yasağı delmeye çalışanları görüyoruz, haberlerde…

“Bende bir şey yok, ben sağlamım” mantığı ile hareket ettiğimizde nelerin olabileceğini de insan olarak algılamalıyız. Biz Kahramanmaraş’tayız, biz temiziz; demenin de mantığı yok. Devlet “Bu tedbirleri alın” diyorsa almalıyız.

Elbette, ilahiyatçı değilim. Ama okuyorum:

Abdurrahman bin Avf’tan gelen bir rivayete göre Efendimiz bir salgın hastalık olan veba hakkında “Şayet bir yerde vebâ (bulaşıcı hastalık) olduğunu işitirseniz oraya gitmeyin. Sizin bulunduğunuz bir yerde meydana gelmiş ise oradan da ayrılıp çıkmayın.” buyurmuşlardır.

Ülkemizin yüzde 99’u Müslümandır, öyle söylenir.

Peki, biz Müslümanlığın (İslamiyet’in) isteğini yapıyor muyuz?

Müslümanlıktan söz edince sadece ibadetleri mi anlıyoruz?

**

Ya bizim meslektaşlarımıza (!) ne demeli?

Aklının yetmeği konuda yorumlar yapan, eleştirel bakış sergileyen, herkesten daha akıllı (!), her konunun uzmanı (!) meslektaşlarımız…

Haber kutsal, yorum hürdür. Böyle öğrendik, böyle de devam ediyoruz.

Sansasyon haberler bize göre değil… Bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmaz…

Ülkede söz sahibi Cumhurbaşkanı’dır. O ya da onun görevlendireceği bakanlar, ilgili kişiler açıklama yapar ve o geçerlidir.

Kentimizde ise söz sahibi Vali’dir. Vali ya da valinin görevlendireceği yetkililer açıklama yapar.

Duyumlarla haber olmaz. Bilgi bir kaynağa dayandırılmalı ve mutlaka teyit edilmelidir. Aksi ‘şarlatanlık’tır. Şovmenliktir.

Bu iş ‘çocuk oyuncağı’ değil.

**

Dedik ya…

Dünya, ülkemiz ile birlikte olağanüstü bir sınavdan geçiyor.

Bize (gazetecilere) düşen de halka doğru, resmi bilgiler aktarmak ve doğruyu göstermektir.

“Ben yaptım oldu” ya da “Ben gazeteciyim. Yaparım olur” denilmemelidir.

Sorumluluk çok büyüktür.

Düşündüklerimizi, mantık ve halk yararına ifade edelim ama hayal kurmayalım.

Söyleyeceğim söz budur!