Anlatırlar. Biz de öyle öğrendik.

Öğrendiklerimizi de uyguluyoruz hayatımızda.

**

Adamın biri, gecenin bir yarısında dağ başında bir eve varır.

Aç, susuz, uykusuz adam, kapıyı tıklatır.

İçeriden bir ses:

- Kim o?

Adam, vakur bir şekilde cevap verir:

- Tanrı misafiri!

İçeriden kapı açılır, ‘Buyur’ teklifi gelir. Adam, kapıdan içeri girerken:

- Selamünaleyküm.

-Aleykümsalam. Hoş geldin!

Ev sahibi, adamı içeri buyur ettiği gibi, baş köşeye eski kilimden çar-çaputtan oluşturulan bir de minder atar:

- Buyrun!

Otururlar. Ev sahibi odada, tanrı misafiri ile oturmaktadır. Eşi de çocukları da küçük odada bulunmaktadır. Hal hatır sorulur. Sorular sorulur, cevaplar alınır.

Tanrı misafiri susuzdur, açtır, uykusuzdur.

Bulundukları oda da soğuktur.

Kısa süreli muhabbetin ardından ev sahibi söze girer.

- Ey tanrı misafiri. Bu saatte geldiğine göre; susuz, aç ve uykusuzsundur.

Tanrı misafiri can kulağı ile dinlemektedir.

Ev sahibi, yutkunur:

- Suyum yok ki, sana su ikram edeyim, çayım yok ki, çay demleyeyim, ayran yapıp sunayım. Aşım yok ki, ekmeğim yok ki, senin karnını doyurayım. Yatacak yerim de sadece oturduğun minderdir. Bari kalkıp bir oynanayım da, gönlün olsun. Tanrı misafirinin gönlünü almadan göndermek olmaz…

**

Kahramanmaraş Gazeteciler Cemiyeti olarak, Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına büyük bir oy farkı ile seçilen ve geçen hafta içerisinde mazbatasını aldıktan sonra görevi Fatih Mehmet Erkoç’tan alarak başkanlık koltuğuna oturan Hayrettin Güngör’ü ziyaret ettik.

Dernek üyesi birçok basın mensubunun da katılımı ile belediye hizmet binası önünde toplandık, zamanı gelince de yukarı çıktık.

Bir süre sonra da başkan boşa çıkınca makama davet edildik.

Başkan Güngör, ‘her zamanki duruşu ile’ hepimizle tokalaştı, oturduk.

“Hoş geldiniz”, “Hayırlı olsun” faslından sonra ‘bomba’ patladı zaten. İlk söz, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sermet Çuhadar’dan geldi:

“Başkanım, Kahramanmaraş’ı nasıl buldunuz?”

Güngör’den ‘Şöyle buldum’, ‘Böyle buldum’ cevabı beklerken, ilginç bir cümle geldi:

“Arkadaşlar. Ben de Kahramanmaraş’ın çocuğuyum. Uzaydan gelmedim!”

Haydaaa…

Oda birden buza kesildi. Çikolata ikram edildi, alan aldı… Kolonya ikram edildi. Hemen herkes eline kolonya döktürdü.

Ama bu cevaptan sonra alınan çikolataların bir kısmı masaya geri bırakıldı.

Tam ‘kalkalım’ diye bir birimize bakışırken, kapı açıldı.

Güngör, “Arkadaşlar bir şeyler ikram edin” talimatını görevliye verdi. Zaten görevli elinde çay tepsisi ile bekliyordu. Hemen girdi içeri…

Çaylar ikram edilirken, olayın farkında olan hiçbir arkadaş çayı kabul etmedi. Eden de hala durumun farkına varmamıştı sanırım.

Çay içen birkaç arkadaşı bekledik. Sonra başkan Çuhadar, izin istedi ve kalktık.

Geriye dönerken, her zamanki gibi sona kalmak istedim ama Ali Eskalen’in işareti ile hemen öne geçtim. Zaten benden sonra da Ali Eskalen ve Deniz Doğan kalmışktı.

‘Tekrar hayırlı olsun başkan’ ifadesi ile tokalaşıp çıkarken, Ali Eskalen’e elini uzatan Güngör’e bir soru geldi Eskalen’den:

“Başkan. Neden bu kadar gerginsiniz?”

Sonrası mı? Duymadım ama arkadaşların ifadesi ile ‘Güngör, özür dilemiş’!

**

Doğru tektir. Gelen misafirlerin gönlünü almak gerekir iken, gereksiz bir şekilde ‘gönül yıkmaya’ ne gerek var?

Hani ‘Belediye İşi, Gönül İşi’ idi…

Parti içinde gerçekten ‘gönül işi’ yapmaya çalışan insanların verdiği emek, bir anda boşa çıktı.

İnsanlara tepeden bakan, seçilmişlikten ziyade ‘atanmışlık’ duygusu ön plana çıktı, bana göre…

Net ifade şunu söylemek isterim:

Güngör’den sıcak bir ilgi yerine soğuk bir tavır gördük.

Partili-partisiz tüm Kahramanmaraş’ta yaşayanların ‘Büyükşehir Belediye Başkanı’ yerine, adamına göre tavır takınan bir profil gördük.

Elbette insanların her anı bir olmayabilir. Ama şunu da unutmuyoruz, ‘tavırlar içteki duygulara göre’ hal alır.

Yanlış mı düşünüyorum.

Seçim öncesinde ziyaretler, gülümsemeler demek ki, “görev gereği miydi?”