Malazgirt Savaşı; kimler arasında, neden olmuştur? Savaşın sonuçları nelerdir?

Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Ovası’nda meydana gelmiş, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşmiş, Anadolu’nun Türkler’e yeni yurt olmasını sağlamış olan meydan savaşıdır.

SAVAŞIN NEDENLERİ

Doğu sınırında ortaya çıkan ve giderek artan Türk-İslam tehlikesi Doğu Roma’yı telaşlandırmıştı. Zira Selçuklular seferlerinde istilaya girişmiyor, yerleşim yerlerini tahrip etmiyor, halka zulümde bulunmuyor, Doğu Roma askeri mevkilerini hedef alıyordu.

Selçuklular’ın bu politikası Doğu Roma bünyesinde bulunan ve Doğu Romalı olmayan toplumların üzerinde olumlu bir etki bırakıyordu. Bu da Doğu Romalı idareciler için daha büyük bir tehlikeydi. Aidiyet hissi bulunmayan bu toplumların Selçuklu idaresini tercih etmeleri daha da tedirgin edici bir sorun olacaktı.

TARAFLARIN ASKERİ GÜÇLERİ

Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle birlikte 70.000 kişilik bir orduyla Malazgirt Ovası’nın kuzeyinde konuşlanmıştı. Selçuklu ordusunun askeri gücü ise sadece 40.000 kişiden ibaretti.

Roma ordusu, bu sefere 3 yıl boyunca hazırlanmış, Selçuklular ise Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirt’e ulaşmıştı.

Selçuklu Ordusu’nun gücü Roma ordusuna kıyasla yarı yarıya durumdaydı ancak Doğu Roma ordusu içerisinde Müslüman olmayan Peçenek ve Uz Türkleri de bulunuyordu.

Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifini gönderdi. Roma ordusunun en vurucu güçleri bu unsurlardı.

Zira Anadolu içlerinde bulunan Abaz, Slav, Gürcü, v.b. kavimler yoğun savaşlar içerisinde bulunmuyorlardı. Trakya bölgesinde yaşayan Peçenek ve Uz Türkleri ise hem Roma İmparatorluğu ordusu içerisinde sıkça görev yapmakta hem de batı cephesinde bağımsız hareket edebildikleri savaşlara katılmaktaydılar.

Üstelik Roma Ordusu’nun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal da bir Peçenek Türkü’ydü. Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış ancak Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdi.

Roma ordusunun savaş düzeninde Romen Diyojen ordunun merkezinde, Anadolu ordu kumandanı Mikhail Attalicpiates sağda, Rumeli kumandanı Nikefor Bryennes solda, Andronikos Doucas’da geri cephedeydi. Bu taktik topyekün bir imha düzeniydi. Stratejileri de güçlü hücum ederek kesin sonuç almaktı.

Sultan Alparslan’ın komutasında ise 40.000 kişilik Selçuklu ordusu hilal şeklinde tertibat almıştı. Hafif süvari kıtaları kanatlarda, vurucu unsurlar ve merkez güçler orta geride bulunuyordu.

Saldırı gerçekleştiği esnada merkez güçler yavaş yavaş geri çekilecek, at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve geri hatlarına taarruz ederek Roma ordusunu yavaş yavaş zayıf düşürecekti.

Bu taktikle düşman ordusu kendi karargahlarından uzaklaşacak, baskın kıtaları düşmanın en zayıf olduğu geri hattına saldırarak savaş düzenlerini bozacak ve geri çekilen birliklerin ileri atılmasıyla “Turan Taktiği”  olarak bilinen strateji kullanılarak düşmanı yok edecekti.

SAVAŞIN SONUÇLARI

Bu savaş, Anadolu’nun Türkler’in tam olarak eline geçmesi için, savaşçı olan Türklerin, eski Cihad Akınlarını tekrar başlatacağını gösteriyordu. Abbasiler döneminde biten bu akınlar, Avrupa’yı İslam tehdidinden kurtarmıştı.

Ancak Anadolu’yu ele geçiren ve Hristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasında tampon bölge oluşturan Bizans devletinin çok büyük bir güç ve toprak kaybına neden olan Türkler, aradaki bu bölgeyi ele geçirerek Avrupa’ya başlayacak yeni akınların habercisi oluyordu.

Ayrıca İslam dünyasında büyük bir birlik sağlamış olan Türkler bu birlikteliği Hristiyan Avrupa’ya karşı kullanacaktı.

Bütün İslam dünyasının Türkler’in önderliğinde Avrupa’ya akın başlatmalarını önceden gören Papa, önlem olarak Haçlı Seferleri’ni başlatacak ve bu da kısmi olarak işe yarayacaktı. Ancak yine de Türkler’in Avrupa’ya yaptığı akınları durduramayacaktı. Malazgirt Savaşı, Türkler’e Anadolu’nun kapılarını açan ilk savaş olarak kayıtlara geçti.

Editör: TE Bilisim