I: TARİHSEL ARKAPLAN

Bugün Afrika Kıtası, sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre bölünmüş bir durumdadır. Bugünkü sınırlar da büyük oranda 1884-1885 Berlin Konferansı sonrasındaki paylaşıma göre ortaya çıkmıştır.

Fransa’nın Afrika kıtasındaki varlığının tarihî bir geçmişi, kıtanın bugününü şekillendiren jakoben ve asimilasyoncu çalışmalarının ekonomik, dinî, sosyal ve siyasi sebepleri vardır.

Bundan dolayı Fransa’nın özellikle Afrika’daki sömürgeci geçmişine kısaca göz atmak yararlı olacaktır. Eğer bu dönem atlanarak, Fransa’nın yaptıkları sadece bugünkü duruma göre bir değerlendirilmeye tabi tutulursa durum anlaşılamayacaktır. Bağımsızlık döneminin başlamasıyla devlet yönetimleri, sömürge döneminde Fransız parlamentosunda milletvekili olan, sömürge idaresi için çalışan idareciler veya sömürgesi oldukları ülkelerde eğitim almış olan kişilere devredilmiştir. Bu durum ise Fransız sömürgeciliğinin devamını sağlamıştır.

Osmanlı devleti gücünü kaybetmeye başlayınca, 1830 yılında Fransa Cezayir’i işgal etti. Bu işgal Fransa’nın Kuzey Afrika’daki işgallerinin başlangıcıydı. Osmanlı verdiği bütün mücadeleye rağmen Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgecilik faaliyetlerini ilânihaye engelleyememiştir.

FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİNİN TARİHİ SERÜVENİ

Fransa’nın Afrika üzerindeki hâkimiyetinin 17. yüzyıla uzanan bir geçmişi vardır. Fransa kıta üzerindeki işgal ve sömürü hareketinin tohumlarını 1624 yılında Senegal’de ticaret merkezleri kurarak atmıştır. 1664 yılında Fransız Doğu Hindistan Şirketi’nin kurulmasıyla sömürgecilik daha sistematik hale gelmiştir. 1670’lerde 3,5 milyon kilometrekarelik bir alanı bulunan Fransız Sömürge İmparatorluğu, 1920’lere gelindiğinde 11,5 milyon kilometrekareye ulaşmıştır.

Fransız eski sömürgelerinde yetişmiş olan Afrikalı elitler sömürgeciliğin iyi olduğunu ve bağımsız olmamaları gerektiğini savunuyorlardı. Sömürgecilik Afrikalıların iliklerine kadar öyle işlemişti ki bağımsızlığa karşı çıkan “AvroAfrikacılık” ortaya çıkmıştır.

1525 yılında Pavia meydan muharebesinde Roma-Germen İmparatoru V. Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı I. Fransuva’nın Kanuni Sultan Süleyman’dan istediği yardımın gönderilmesine ve böylece Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş olmasına ve hatta varlığını Osmanlı’ya borçlu olmasına rağmen, Fransa güçlendikten sonra Osmanlı’ya karşı saldırıya geçmiştir. 1799’da Napolyon Mısır ve Şam’ın kontrolünü ele geçirmek için Akkâ’ya saldırmış ve ilk yenilgisini yaşamıştır. Napolyon “Akkâ’da durdurulmasaydım bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim” demiştir. Bu da gösteriyor ki Akkâ’da Osmanlı devleti Fransa’yı durdurmasaydı İslam dünyası ve hatta Asya kıtasından Uzakdoğu’ya kadar birçok ülke, Afrika’da olduğu gibi, birer Fransız sömürgesi haline gelecekti.

Fransa, yağmaladığı zenginlikler, köleleştirdiği veya öldürdüğü milyonlarca insan ve yaptığı soykırımlardan dolayı Afrika’dan en hafifinden özür dilemesi gerekirken, üstüne vergi alıyor.

Osmanlı devleti gücünü kaybetmeye başlayınca, 1830 yılında Fransa Cezayir’i işgal etti. Bu işgal Fransa’nın Kuzey Afrika’daki işgallerinin başlangıcıydı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda 1 milyon Afrikalı asker savaştı.

Modern dönem Fransız Batı Afrika Sömürgesinin kurucusu, İtalyan kökenli Fransız vatandaşı Pierra Savorgnan de Brazza isimli sömürgeci bir kâşiftir. Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti Brazzaville de onun adını taşımaktadır.

1890 Fransız-İngiliz Antlaşması’yla Cezayir hinterlandını genişleten Fransa, Çad Havzası bölgesi ile Fransız Afrika topraklarının birleştiği bir bölge haline gelmiştir. 30 Ekim 1890 tarihli notayla Osmanlı devleti de Türk sahrasının sınırlarını çizmiştir. Bugünlerde de gündemde olan Libya, aslında o dönem de Fransız-Osmanlı mücadelesinin merkezindedir. Osmanlı’nın Libya hinterlandı 30 Ekim 1890 tarihli Türk notasına göre Libya, Sudan, Mısır, Çad, Etiyopya’nın batısı, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun’un kuzeyi, Nijerya’nın kuzeyi ve doğusu ile Nijer’in yarısının içinde olduğu bir bölgedir. Fransa’nın saldırgan tutumlarına karşı Osmanlı devleti, 1885’te Kongo’nun kuzeyi ve Nijer’in doğusu ile ilgili haklarını mahfuz tutmuştur. 12 Mart 1902 tarihinde Fransa’ya verilen nota da bu durumu teyit eder. Osmanlı verdiği bütün mücadeleye rağmen Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgecilik faaliyetlerini ilânihaye engelleyememiştir.

Transatlantik köle ticareti sırasında Senegambiya, Batı ve Orta Afrikalı yaklaşık 5 milyon 300 bin Afrikalı köleleştirilerek Fransız gemileriyle Karayiplere, Haiti’ye, yani yeni dünyadaki Fransız sömürgelerine götürüldü. Sömürgeci güçler kendi aralarında mücadele etmemek üzerine anlaşmışlardı. Dahası, bir sömürgeci güçten kurtulan, diğer sömürgeci gücün eline düşsün diye çalışmışlardı. Mesela eski Fransız sömürgelerinde İngilizce, İngiliz sömürgelerinde de Fransızca orta dereceli okullarda okutulsun diye, sömürdükleri ülkeleri zorlamışlardı. Bu durum bugün de devam etmektedir. Örneğin Fransızcadan kurtulmaya yönelik adımlar atmakta olan Ruanda yerine hangi dili getirmektedir? Yine bir sömürge dili olan İngilizceyi...

AFRİKA’DA FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİ VE SOYKIRIMLARI

Fransızlar Batı ve Orta Afrika’nın büyük bölümünü yüzyıllarca sömürdüler. Fransa sömürge döneminde doğrudan yönetim biçimleri kurmuş, kendi kültür ve değerler sistemini yerleştirmeye çalışarak asimilasyon politikaları izlemiştir. Sömürgelerin Batı Afrika’da olanlarını “Fransız Batı Afrikası”, Orta Afrika’da olanları ise “Fransız Ekvator Afrikası” olarak yapılandırmıştır. Fransa Afrika’daki sömürgelerini daha kolay yönetebilmek için kabileleri birbirine düşürme stratejisi izlemiştir. Üstelik halkların direnişini kırmak için, Fransız Kongo’sunun bayrağında olduğu gibi, Osmanlı bayrağına benzeyen, “hilal ve yıldız” olan bir bayrak kullanmıştır.

Fransız eski sömürgelerinde yetişmiş olan Afrikalı elitler sömürgeciliğin iyi olduğunu ve bağımsız olmamaları gerektiğini savunuyorlardı. Sömürgecilik Afrikalıların iliklerine kadar öyle işlemişti ki bağımsızlığa karşı çıkan “AvroAfrikacılık” ortaya çıkmıştır. Bu kavram 1927’de “Afrika: Avrupa’nın Yayılma Alanı” adlı kitabın yazarı Guernier adlı bir Fransız tarafından ortaya atılmıştır.

1919 yılında ilk PanAfrikanizm Kongresinin Başkanı ve Fransız Ulusal Meclisi’nde Senegal Milletvekili olan Blaise Diagne “Biz Fransız yerlileri Fransız kalmak istiyoruz. Çünkü Fransa bize her türlü özgürlüğü vermiş, hiç ayırt etmeden bize kendi çocukları gibi muamele etmiştir. Hiçbirimiz, bazılarının istediği gibi, Fransız Afrikası’nın sadece Afrikalılara bırakılmasını istemiyoruz. Fransa yerli eliti, herkesin güvenliği için şart olan sükûn ve düzenin yerine karışıklık getirecek olan ayrılma ve bağımsızlık isteyen devrimci teorilere izin vermeyecektir” diyordu. 1960-1980 arasında Senegal cumhurbaşkanlığı yapan Leopold Sedar Senghor da ülkesi için en uygun ve arzulanan yolun, Fransız İmparatorluğu içinde bir birlik olduğunu ve sömürge sorununun bir taşra sorunu olduğunu söylüyordu. Afrikalı elitlerden Fransız Ulusal Meclisi’nde de görev yapanlar vardı.

Aynı kabilenin mensupları, sömürge devletlerinin kurdukları suni sınırlara sahip farklı devletler arasında kaldılar. Bu durum bağımsızlık sonrasında da birçok Afrika ülkesi arasında çatışmalara sebep oldu. Bundan dolayı Frantz Fanon’un (1925-1961) “sahte bağımsızlıklar” diye tanımladığı Fransız Birliği içinde bir bağımsızlığı Ahmed Sekou Toure dışında diğer liderler kabul etmişti.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni kapitalist dünyanın bir gereği olarak, Fransa sömürgeleri için sadece şartlı “kâğıt üzerinde bir bağımsızlık” kabul etti. Şartlı bağımsızlığı Gine reddetti; diğer Afrika ülkeleri ise kabul ettiler. Fakat Fransa Afrika ülkeleriyle ilişkilerini sağlama alıp, özellikle Fransa sömürge para birimi (Afrika Frangı), Fransız eğitim sistemi, askeri ve ticari ilişkilerin çerçevesi konusunda bağlayıcı “İşbirliği Anlaşmaları” imzaladı. Dahası yeni “bağımsız” ülkelere, sömürgecilik döneminde Fransa tarafından ülkede inşa edilen altyapı için ödeme yapmalarını şart koştu. Fransız eski sömürgesi 14 Afrika ülkesi, bağımsızlıklarından beri Fransa’ya sömürge vergisi ödemeye devam ediyorlar. Fransa Afrika’dan yağmaladığı zenginlikler, köleleştirdiği veya öldürdüğü milyonlarca insan, sebep olduğu sonu gelmez toplumsal kaos ve yaptığı soykırımlardan dolayı en hafifinden özür dilemesi gerekirken, bir de bu yaptıklarından dolayı hâlâ vergi alıyor.

Fransa Afrika kıtasındaki birçok soykırımda bilfiil rol almış, silah sağlamış veya soykırımı gerçekleştiren güçlerle işbirliği yapmıştır. Fransa Cezayir’de 1830 yılından itibaren 132 yıl süren sömürü ve işgal döneminde, dolaylı olarak tehcirle, doğrudan ise kurşuna dizerek veya kireç fırınlarında yakarak milyonlarca Cezayirliyi katletmiştir. Sadece 1945 yılından bağımsızlık kazanılıncaya kadar geçen sürede 1 milyonun üzerinde insan katletmiştir.

1994 tarihinde Ruanda’da Hutuların Tutsilere karşı yürüttüğü soykırım sırasında “insani yardım(!) operasyonlarına” katılan Fransız askeri birimleri soykırıma doğrudan destek vermiştir. Ayrıca Fransa soykırımcılara silah, istihbarat, strateji, askeri eğitim desteği sağlamış, “öldürülecek kişilerin listesini” belirlemiştir. Katliamlar 1 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanmıştır.

Tunus, Senegal, Nijer, Moritanya, Kamerun, Burkina Faso, Gabon, Gine ve Benin’de katledilenlerin sayısı ise hâlâ bilinmemektedir.

Fransızlar, diğer sömürgeci güçler gibi, topluma yön veren önder kişileri ve âlimleri hedef almışlardır. Sadece Çad’da 1917 yılında bir sempozyum sırasında 400 İslâm âlimini katletmişlerdir.

II: YENİ SÖMÜRGECİLİK

Fransa Afrika’daki sömürgelerden çekilirken iki konuyu zorunlu tutmuştu: Birincisi Fransızcanın ülkenin resmî dili ve eğitim dili olması, ikincisi ise zorunlu resmî eğitim.

Fransa Afrika’daki sömürgelerden çekilirken iki konuyu zorunlu tutmuştu: Birincisi Fransızcanın ülkenin resmî dili ve eğitim dili olması, ikincisi ise zorunlu resmî eğitim. Elbette bu eğitim de Fransızca yapılacaktı. Eğitim kurumları ilköğretimden üniversiteye kadar Fransa’nın istediği biçimde şekillendirildi. Mesela Çad’a bağımsızlık verildiği zaman, Çad’da Fransızca bilenlerin oranı yüzde 2 civarındaydı.

Fransız eski sömürgesi olan ülkeler, kamu alımları ve kamu ihalelerinde Fransız çıkarlarını korumak ve Fransız şirketlerine öncelik vermek zorundadırlar. Hükümet ihalelerinin verilmesinde Fransız şirketleri önceliğe sahiptir.

Fransa “Fransızca Konuşan Ülkeler Topluluğu”nu kurarak eski sömürgelerinin Fransa ile bağlarının kopmasına engel olmuştur. Fransızca konuşan ülkeler topluluğu La Francophonie’nin merkezi başkent Paris’tedir. Afrika, Fransızca Konuşan Ülkeler Topluluğu içinde en fazla Fransızca konuşan kişinin bulunduğu kıtadır. Kara kıtada 100 milyona yakın kişi Fransızca konuşmaktadır. Afrika’da 54 ülkenin 27’sinini resmî dili Fransızcadır. Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından denetlenen çeşitli uydular ve bağlı kuruluşlarla “Francophonie” adlı bir Fransız dili ve kültürü yayma organizasyonu oluşturulmuştur. Fransa Afrika’ya yönelik yayın yapan basın ve yayın kuruluşlarına sahiptir. Bu gazete, dergi, TV ve radyo istasyonlarından Fransız çıkarlarını korumak için yönlendirmeler yapmaktadır.

Macron Afrikalıları kandırarak, yeni sömürgecilik modelinin çareleri tükendikten sonra kullandığı en son argümanını kullanıyor.

Fransız eski sömürgesi olan ülkeler, kamu alımları ve kamu ihalelerinde Fransız çıkarlarını korumak ve Fransız şirketlerine öncelik vermek zorundadırlar. Hükümet ihalelerinin verilmesinde Fransız şirketleri önceliğe sahiptir. Ancak bundan sonra ihtiyaç olursa bu ülkeler başka kaynaklara yönelebilirler.

Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini elinde tutuyor. Fransız hazinesi, Afrika’dan yıllık 500 milyar dolar kazanç ve getiri elde ediyor.

Afrikalılar, yıllarca dünyanın diğer ülkelerine gitmek istedikleri zaman Air France’la veya British Airways’le gitmek zorundalardı. Fransız eski sömürgelerinden birisi bir başka ülkeye gitmek istediği zaman bile, oraya Paris üzerinden gitmek zorundaydı. Farklı ülkelerin havayolu şirketlerinin filolarını güçlendirmeleriyle birlikte, Afrikalılar farklı güzergâhlar kullanabilmeye başlamış, Fransa’dan başka ülkelerin de varlığını keşfetmişlerdir. Bugün Türk Havayolları Afrika kıtasında 53 destinasyona uçuyor. Artık bütün aktarmalar İstanbul üzerinden gerçekleşiyor. Fransa’nın Türkiye’ye zaman zaman şiddetli bir şekilde saldırmasının sebeplerinden biri de budur.

Fransız eski sömürgelerinin çoğunda, ülkelerin büyük ekonomik varlıklarının tümü Fransızların elindedir. Örneğin Fildişi Sahili’nde Fransız şirketleri su, elektrik, telefon, ulaşım, limanlar ve büyük bankalar gibi büyük hizmetlerin tümünü bunların sahibi olarak kontrol etmektedir. Ticaret, inşaat ve tarımda da aynı şey geçerlidir.

Fransız yeni sömürgecilik metotlarından biri olarak kullanılan “Batılılaşma”, “çağdaşlaşma” ve “modernleşme” adı altındaki akımlar, söz konusu toplumlarda sadece bir dejenerasyona yol açmıştır. Fransa ayrıca Müslümanların direnişini kırmak için, dinî düşünceyi şekillendirmek adına, kendi kontrolünde olacak İslami okullar kurdurmuştur. Afrika toplumlarını dejenere etmek için müstehcen yayınlar yapan pop müzik kanalları kurulmuş ve bu kanallar 7/24 yayın yapmaktadır. Yerel yönetimlerin eliyle içki kullanımı, moda adı altında Afrikalı kadınların tesettürden çıkarılması ve pop kültürü özendirilerek Müslüman toplum çökertilmeye çalışılmıştır. Neticede artık çok rahat bir şekilde “Castel” birasını içen ve domuz etli sandviçini yiyen, Kurban Bayramı’nı bar ve kulüplerde kutlayan ve bu durumu normal gören bir toplum ortaya çıkmıştır. Kurban Bayramı kutlamaları çerçevesinde, büyük stadyumlara getirilen pop sanatçıları konserler vermektedir. Yaşanan kültürel dejenerasyon, İslam ve Afrika kültüründeki yozlaşma, normal bir durum olarak görülüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron sömürgeciliğin “ağır bir hata” olduğunu söyleyerek tarihte bir sayfayı kapatma çağrısında bulundu. Uzun yıllar Fransa’nın himayesi altında kalan Fildişi Sahili’ni ziyaret eden Macron burada yaptığı konuşmada, ülkesinin hegemon olarak algılandığını, ülkesinin sömürgeciliğin tuzaklarına düşmesinin bir hata olduğunu söyledi. Afrika’nın nüfusu açısından genç bir kıta olduğunu belirten Fransa Cumhurbaşkanı, “Ülkenizin üçte ikisi sömürgeciliğin ne olduğunu asla bilmedi” dedi. Macron Afrikalı genç nesli ülkesiyle yeni bir dostluk ilişkisi kurmaya davet etti.

Macron Afrikalıları kandırarak, yeni sömürgecilik modelinin çareleri tükendikten sonra kullandığı en son argümanını kullanıyor. Bu argüman ise yanlışı kabul ederek “yeni bir sayfa açma” çağrısıdır. Yeni sayfa açıldıktan sonra eskiler unutturularak sömürmeye devam edeceklerdir. Fransa tarafından köleleştirilen milyonlar, yağmalanan yeraltı kaynakları ve tarihi eserler ise artık konuşulmayacaktır.

Macron’un Afrikalı genç nesli ülkesiyle yeni bir “dostluk ilişkisi” kurmaya davet etmesinin altında yatan diğer bir niyet ise Afrika kıtasının gençlerini sömürmektir. Fransa asker kontenjanını Kamerunlu gençlerle takviye etmek için bir program başlattı. Bu program Kamerun halkının tepkisini topladı. Programın müracaat şartlarına göre bekâr, askeri bir doktor tarafından zinde raporu verilen, Fransızcaya hâkim kadın ve erkek Kamerunlu gençler, yapılacak seçmelerin ardından programa katılabilecek. Fransa Subay Eğitim Okulu’nun bu girişimi ülkede, “Fransa’nın kendisi için ölecek gençleri bile Afrika’dan seçtiği” şeklinde yorumlandı. Kamerunlular ülkenin kalkınmak için mühendislere ve iyi eğitimli teknisyenlere ihtiyacı olduğunu, Kamerun’un “gençleri Fransa’nın hizmetine vermekle” gelişmeyeceği gerçeğini haykırdılar. Kamerunlular “Fransa’da ölmek için yeterince genç Fransız yok mu? Macron, ordusunu beslemek için daha fazla çocuğa sahip olmalı. Afrika’nın çocukları, Afrikalılar, Fransızların kendi çocuklarını saklayıp Kamerunluları ölüme göndermeyi tercih ettiğini göremeyecek kadar aptal olmadığı sürece Afrika için çalışacaktır” diye sesleniyorlar.

Fransa Afrikalılar arasında Fransa’nın hâlâ Afrika’yı sömürdüğünün farkında olan ve bunu dile getirenleri görevlerinden aldırmakta ve böylece susturmaktadır. Afrika Birliği’nin ABD Elçisi Zimbabveli diplomat Dr. Arikana Chihombori-Quao, Fransa’nın sömürge vergisi almasını sonlandırmasını istemesi üzerine Afrika Birliği’nin Çadlı başkanı Moussa Faki Mahamat’ın Macron ile bir araya gelmesinden sonra görevden aldı.

SÖMÜRGE PARA BİRİMİ FRANK

Afrika kıtası tedavülden kalkmış paraların geçtiği bir kıtadır. Frank diye bir para birimi artık Fransa’da bile yok. Fakat Afrika’da var. Fransa, merkezi Paris olan, alım gücünün Paris’ten belirlendiği, Chamalieres’de basılan Frank para biriminin eski sömürgelerinde geçerli olmaya devam ettiği bu şeytanî sistemin devam etmesini istiyor. Afrika’da kullanılan Franklar, Fransa’nın Lion şehri yakınlarında basılıyor. Fransa Institut d’Émission des Départements d’Outre-Mer, Institut d’Émission d’Outre-Mer, Banque Centrale des États de l’Afrique de l’Ouest, Banque des États de l’Afrique Centrale gibi Afrika için ayrı, Pasifikler için ayrı merkez bankaları kurmuştur. Afrika ülkeleri için basılan Frankların üzerinde (Orta Afrika Frankı, Batı Afrika Frankı gibi) her ülkeye uygun Afrikalı figürler bulunmaktadır.

Afrika Finansal Topluluğu’nu (CFA) kuran anlaşmanın hükümleri uyarınca, her Afrika ülkesinin Merkez Bankası, döviz rezervlerinin en az yüzde 85’ini Fransa Finans Kontrol Bankası’na bağlı Fransız Merkez Bankasındaki bir “işletme hesabında” tutmakla yükümlüdür. Afrika ülkelerinin bu paraya erişimi yok. Fransa bir yılda paranın sadece yüzde 15’ine erişmelerine izin veriyor. Daha fazlasına ihtiyaç duymaları halinde, Fransız Hazinesi’nden kendi yüzde 85’lerinden ekstra para ödünç almak zorundalar. Fransa’nın ülkelerin rezervden ödünç alabilecekleri miktara da bir sınır koyması, işleri iyice trajik hale getirmekte. Sınır önceki yıl kamu gelirlerinin yüzde 20’si olarak sabitlendi. Ülkelerin kendi paralarının yüzde 20’sinden fazlasını talep etmesi durumunda Fransa’nın veto hakkı bulunuyor.

Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini elinde tutuyor: Benin, Burkina Faso, Gine-Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo-Brazzaville, Ekvator Ginesi ve Gabon. Afrika ülkeleri ulusal para rezervlerini de Fransa Merkez Bankası’na yatırmak durumundadır. Fransız hazinesi, Afrika’dan yıllık bazda yaklaşık 500 milyar dolar kazanç ve getiri elde etmektedir. Fransa bundan dolayı sömürgeci para sistemini bırakmak istemiyor. Bu sisteme karşı durmak isteyen Afrikalı liderler ya öldürüldüler ya da darbeyle görevden uzaklaştırıldılar. İtaat edenler ise Fransa tarafından cömert bir şekilde ödüllendiriliyor. Şimdi Fransa, eski imparatorluğun bu karanlık tarafına ışık tutmak isteyen herkesle savaşmak için her şeyi yapıyor.

Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) üyesi 15 ülke 2020 yılı Temmuz ayı itibarıyla sömürge döneminden kalma 74 yıllık Fransız sömürge parası CFA frangını kaldırarak ortak para birimine geçeceklerini ve ECO ismini verdikleri para birimini kullanacaklarını ilân ettiler. Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Fildişi Sahili’nin en büyük kenti Abidjan’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (UEMOA) üyesi 8 ülke de CFA frangı konusunda reform kararı aldığını, 1945’ten bu yana kullandıkları CFA frangını gelecek yıldan itibaren kullanmayacaklarını belirtti. “UEMOA ülkeleri CFA frangını bırakarak ECO para birimine geçecek” diyen Ouattara, 8 ülkenin ayrıca Fransa Merkez Bankası ve hazinesiyle teknik bağlarını keserek yeni para birimini kendilerinin yöneteceğini vurguladı. Ouattara ECO’nun değerinin de CFA frangı gibi avroyla sabitleneceğini kaydetti. CFA frangının bugüne kadar önemli bir araç olduğunu ifade eden Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı, “Fakat büyük dinamiğimizi sağlamlaştırmak için daha hırslı reformlar yapmalı, halklarımızın satın alma gücünü korumalıyız” dedi. Macron da yaptığı değerlendirmede, atılan adımları “tarihi bir reform” olarak nitelendirdi. ECO sisteminde Fransa Batı Afrika Merkez Bankası (BCEAO), bankacılık komisyonu ve para politikası konseyinde bulunan temsilcilerini de çekecek. Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin yüzde 50’sinin Fransa Merkez Bankası’nda tutulması uygulaması da kalkacaktı. Diğer yandan Fransa, kriz durumunda garantör ülke olmayı sürdürecekti. ECO’yu kullanan ülkeler ithalatlarını ödeyemeyecek bir duruma düşerse, Fransa bu ödemeleri yapacak ama para politikası konseyine dönmeye de hak kazanacaktı. Sabit parite koşulunun zaman içinde değiştirilebileceği belirtilmişti.

UEMOA ile Orta Afrika Ekonomik ve Parasal Topluluğu (CEMAC) üyesi 14 Afrika ülkesi sömürge döneminden bu yana CFA frangının iki farklı çeşidini kullanıyor. Fakat sömürgeci efendiler aralarında anlaşıp bunu bozdular. Nijerya, Gana, Gambiya, Gine, Liberya ve Sierra Leone gibi İngiliz eski sömürgesi olan ülkeler ECO’dan çekildiklerini ilân ettiler. Eğer gerçekleşseydi, Fransa’nın Afrika ile ilişkileri bakımından dönüm noktası olacaktı. Fransa şimdilik Batı Afrika ülkelerinin Frank’ı bırakıp ECO ismini verdikleri para birimine geçmek istemelerinin önüne geçmiş oldu.

Afrika’da bölgesel birliklerin oluşturulması Birleşik Afrika’nın kurulmasını engellemek için bir Fransız oyunu idi. Şimdi bu bölgesel birlik üzerinden ECO’yu para birimi yapmak yine Fransa’nın oyununa su taşımak olacaktı aslında. Afrika için en doğru para birimi Afro’dur.

AFRO Libya’nın efsanevi Devlet Başkanı Muammer Kaddafi tarafından Afrika ülkelerinin kendi aralarında kullanılacak tek para birimi olarak teklif edilmişti. Kaddafi bunun için gereken tüm kurumsal yapının tamamlanması için de çalışıyordu. Libya’nın Sirte şehrinde yerleşik Afrika Yatırım Bankası, 2011 yılında 42 milyar dolar sermayeyle Kamerun’un başkenti Yaonde’de kurulan Afrika Para Fonu ve Abuja’da yerleşik Afrika Merkez Bankası bunlardandır. Libya’daki karışıklıklar başlar başlamaz Libya Merkez Bankası’na ait 30 milyar doların o zamanki ABD Başkanı Barack Obama tarafından dondurulmasından dolayı, Afrika’yı küresel vahşi kapitalist sistemden kurtaracak ve Afrika Federasyonu’nun kurulmasında son dokunuşlar olacak bu üç ana proje engellenmiştir. Afrika Merkez Bankası para basmaya başladığı zaman, Fransa’nın 80 yıla yakın bir zamandır kimi Afrika ülkelerini elinde tuttuğu sistem elinden gidecektir. Çünkü Batı Afrika Frankı ve Orta Afrika Frankı para birimi olmaktan çıktığı zaman Fransa bütün kontrolü kaybedecektir. Bundan dolayı Fransa’nın Libya meselesinde aleyhine adım atanlara vahşi bir şekilde saldırması anlaşılabilir. Afrika Para Fonu da sadece 25 milyar dolar sermayeyle Afrika ülkelerini Uluslararası Para Fonu önünde diz çökmekten kurtaracaktı. Diğer yandan IMF’nin Afrika ülkelerini özelleştirme politikalarına zorlamasının önüne geçilebilecekti. Fransa’nın Libya’ya saldırmasının en önemli sebebi, Kaddafi’nin Afrika ülkelerini uyandırmaya çalışmasıdır.

FRANSA’NIN AFRİKA’DA MADENLERİ YAĞMALAMASI

Fransız destekli sivil toplum kuruluşları bütün dünyada nükleer santrallerin ne kadar kötü ve zararlı olduğunu savunan programlar ve protestolar düzenlemekteler. Fakat Fransa’da bugün 59 nükleer santral bulunuyor. Bu nükleer santrallerin uranyumu Nijer’in Agadez bölgesinden ve son yıllarda da Mali’den gelmekte. Altı bin kamyon Nijer’in Agadez bölgesinden Togo’nun başkenti ve limanı Lome’ye uranyum madeninden ayrıştırılmamış cüruf taşımakta.

Uranyum ilk olarak Nijer’de 1957’de Nijer Cumhuriyeti’nin kurulmasından bir yıl önce Bureau Minier de la France d’Outre-Mer tarafından keşfedildi. Fransa 1956’da başlayan ve 1960 yılında bağımsızlık arifesinde birçok keşifle sonuçlanan, Commissariat à l’Energie Atomique (CEA) tarafından yürütülen kapsamlı araştırmaların izini sürdü. Fransa’nın Afrika’daki başarılı sömürgeciliği(!) gizli askeri anlaşmalar ve kaynak anlaşmaları ve özel parasal bölgeler yoluyla gerçekleşti. Fransa’nın çıkarlarını koruyan bu anlaşmalar, mesela Togo ve Gabon’da, ömür boyu iktidarda kalmış Gnassingbé Eyadéma ve Omar Bongo gibi liderler, Fildişi Sahilleri’nde ise Felix Houphouët-Boigny gibi seçkin “yerli valiler” ile uygulamaya konuldu. Fransa’ya sadece stratejik kaynaklara öncelikli erişim hakkı tanınmadı, aynı zamanda eski sömürgelerde Fransız askeri üslerinin varlığı da meşrulaştırıldı ve diktatörlerin aynı hizada kalması sağlanarak onların konumları da meşrulaştırıldı. 1960’lı yıllardan itibaren Nijer dâhil eski koloniler tarafından 27 anlaşma imzalandı. Fransa eski kolonilerinde bulunan herhangi bir doğal kaynağı satın alma hakkına sahiptir. Ancak Fransa’nın “ilgilenmiyorum” demesinden sonra, Afrika ülkelerinin başka ortaklar aramasına izin verilir. Bugün Afrika kıtasında bin 100 civarında büyük şirket grubu ve 2 bin 109 civarında da bunların yerli taşeronu bulunmaktadır.

III: SİYASİ VE ASKERİ 'OPERASYONLAR'

Son 50 yılda Afrika’da eski Fransa sömürgelerinde tam 45 darbe gerçekleşti. Fransa sömürgelerinden istemeye istemeye çekilirken, sömürgecilik sonrası dönemde de sömürüye devam edebilmek için gereken bütün yolları inşa etti. Burkina Faso’nun lideri Thomas Sankara gibi buna direnenleri de öldürdü. Yol arkadaşı Blaise Compaore Fransa ile bozulan ilişkileri öne sürerek Sankara’ya karşı darbe yaptı ve Sankara katledildi.

Son 50 yılda Afrika’da 26 ülkede toplam 67 darbe gerçekleşti. Bu ülkelerin 16’sı Fransa’nın eski sömürgeleridir. Darbelerin yüzde 61’inin “Frankofon” [Fransızca konuşan] Afrika’da gerçekleştiğini hesaba katarsak, 67 darbenin 45’inin eski Fransa sömürgelerinde gerçekleştiğini görürüz. Bu darbeler sırasında Fransız Mason locaları da çok aktif bir şekilde rol oynamışlardır.

Gine’den Sékou Touré 1958’de Fransız sömürge imparatorluğundan çıkmaya ve ülkesini bağımsızlığa götürmeye karar verdiğinde, Paris’teki Fransız sömürge seçkinleri çok öfkelendi ve tarihi bir öfke hareketiyle Gine’deki Fransız yönetimi ülkedeki her şeyi yok etti. Üç bin Fransız ülkeyi terk etti, bütün mallarını aldılar ve taşınamayan her şeyi yok ettiler. Okullar, klinikler, kamu yönetim binaları parçalandı; arabalar, kitaplar, tıbbi ve araştırma enstitüsü aletleri, traktörler ezildi ve yok edildi; çiftliklerde atlar, inekler öldürüldü ve depolardaki yiyecekler yakıldı veya zehirlendi.

Fransa’nın bu derecede aşırı tepki göstermesinin amacı, tüm diğer sömürgelere Fransa’yı reddetmenin sonuçlarının çok pahalı olacağı konusunda açık bir mesaj göndermekti. Korku yavaş da olsa Afrika elitleri arasında yayıldı ve Gine olaylarından sonra hiçbiri “Yoksulluktaki özgürlüğü kölelikte zenginliğe tercih ediyoruz” diyen Ahmed Sékou Touré’nin örnekliğini takip etme cesaretini gösteremedi.

Batı Afrika’da küçük bir ülke olan Togo Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Sylvanus Olympio Fransızlarla orta yollu bir çözüm buldu. Ülkesinin Fransız egemenliği altında olmaya devam etmesini istemedi. Bu yüzden De Gaulle tarafından teklif edilen sömürgeciliğin devamı anlaşmasını imzalamayı reddetti. Fakat Togo’nun sömürge döneminde elde ettiği faydalar için Fransa’ya yıllık bir borç ödemeyi kabul etti. Bununla birlikte, Fransa tarafından belirlenen miktar o kadar büyüktü ki “sömürge borcunun” geri ödemesi 1963’te ülke bütçesinin yüzde 40’ına yakındı. Yeni bağımsız Togo’nun finansal durumu çok istikrarsızdı. Bu durumdan kurtulmak için Olympio, Fransız sömürge parası FCFA’yı (Fransız Afrika Sömürgeleri Frangı) terk etmeye ve ülkenin kendi para birimini basmaya karar verdi. Yeni bağımsız Afrika’nın ilk seçilen cumhurbaşkanı Sylvanus Olympio 13 Ocak 1963’te kendi para birimini basmaya başlamasından sadece üç gün sonra, Fransa tarafından desteklenen Etienne Gnassingbe Eyadema adlı eski bir Fransız Yabancı Lejyoner ordu çavuşu tarafından öldürüldü. Etienne Fransız büyükelçiliğinden 612 dolarlık bir ödül aldı.

30 Haziran 1962’de Mali Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Modibo Keita 12 yeni bağımsız Afrika ülkesinin para birimi haline getirilmiş olan Fransız sömürge para birimi FCFA’dan çekilme kararı aldı. Olympio gibi Keita da 19 Kasım 1968’de, diğer bir eski Fransız yabancı lejyoneri olan Teğmen Moussa Traoré tarafından yürütülen bir darbenin kurbanı oldu.

Aslında Afrika’nın Avrupa sömürgesinden kurtulmak için mücadele verdiği dönem boyunca Fransa, seçilmiş başkanlara karşı darbeler gerçekleştirmek için birçok eski yabancı lejyoneri tekrar tekrar kullanmıştır. 1 Ocak 1966’da eski bir yabancı lejyoner olan Jean-Bédel Bokassa Orta Afrika Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı David Dacko’ya darbe düzenledi. 3 Ocak 1966’da, şimdi Burkina Faso olarak adlandırılan Yukarı Volta Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan Maurice Yaméogo, Endonezya ve Cezayir’de bu ülkelerin bağımsızlığına karşı Fransız birlikleri içinde savaşan eski bir Fransız lejyoneri olan Aboubacar Sangoulé Lamizana tarafından yapılan bir darbenin kurbanı oldu. Cumhurbaşkanının güvenlik görevlisi olan Mathieu Kérékou, Benin Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Hubert Maga’ya 26 Ekim 1972’de darbe yaptı. Mathieu 1968’den 1970’e kadar Fransız askeri okullarında eğitim almıştı.

FRANSA’NIN AFRİKA’DAKİ ASKERİ VARLIĞI VE TERÖRİZM

Fransa sömürdüğü ülkelerden çekilirken yaptığı anlaşmayla, askerlerini önceden konuşlandırma ve çıkarlarını savunmak için ülkeye askeri müdahalede bulunma hakkı elde etmişti. Bundan dolayı, üç helikopter ve bir grup askerle birçok Afrika ülkesinde ya darbe yapmış ya da darbeyi engellediğini iddia ederek yeni imtiyazlar elde emiştir.

Sömürge Paktı’na ekli “Savunma Anlaşmaları” adı verilen bu anlaşmalarla Fransa, Afrika ülkelerine askeri olarak müdahale etme ve aynı zamanda buradaki askeri üslere ve askeri tesislere asker yerleştirme konusunda yasal hakka sahiptir. Bu şartlardan dolayı zaten birçok Afrika ülkesi tamamen Fransızlar tarafından işletilen şirketler gibidir. Afrika’da şu anda 70 bin civarında Fransız askeri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı BM misyonunda sözde “Barış Gücü” olarak görev yapan savaş güçleridir. Soğuk Savaş döneminde Fransa’ya “Afrika’nın Jandarması” deniliyordu. Fransa 1945-2005 yılları arasında Afrika kıtasında toplam 130 askeri müdahale gerçekleştirdi.

Fildişi Sahili Başkanı Laurent Gbagbo Fransa’nın ülkesini sömürmesine bir son vermeye çalıştığında Fransa bir darbe düzenledi. Gbagbo’yu devirmeye yönelik uzun süreçte, Fransa tankları, helikopterleri ve özel kuvvetleryile çatışmalara doğrudan müdahale etti, sivillere ateş açtı ve çok sayıda sivili katletti. Fransa darbeyi başardıktan ve Alassane Outtara’yı iktidara oturttuktan sonra, Ouattara hükümetinden iç savaş sırasında meydana gelen kayıplar için Fransız iş dünyasına tazminat ödemesini istedi. Gerçekten de Ouattara hükümeti Fransızlara ayrılırken kaybettiklerini söylediklerinin iki katını ödedi.

Genel olarak Afrika ülkeleri, daha az bölgesel askeri ittifakları olan ülkelerdir. Ülkelerin çoğunun sadece eski sömürgecileriyle askeri ittifakları var! Fransa eski sömürgelerine, kendi teklif ettikleri dışında başka askeri ittifak aramalarını yasaklamıştır. Fransız eski sömürgesi olan ülkeler, Fransa tarafından yetkilendirilmedikçe başka herhangi bir ülkeyle askeri ittifaka giremezler.

Afrika ülkelerinin, savaş veya küresel kriz durumunda Fransa ile ittifak yapma yükümlülüğü vardır. Bunun bir neticesi olarak zaten II. Dünya Savaşı sırasında bir milyondan fazla Afrikalı asker, Almanlara karşı Fransızlar için savaştı. Katkıları genellikle göz ardı edilse veya en aza indirilse de, Almanya’nın 1940’ta Fransa’yı yenmesinin sadece 6 hafta sürdüğünü düşündüğünüzde, Fransa Afrikalıların gelecekte “la Grandeur de la France” (Fransız ihtişamı) için savaşmak üzere yararlı olabileceğini bilir.

Fransa, Sömürge Paktı’na eklediği aldatıcı burslar, hibeler ve “Savunma Anlaşmaları” yoluyla sömürge sonrasını inşa etmiştir. Bilumum askeri teçhizat da tabii ki Fransa’dan temin edilmelidir. Afrikalılar üst düzey subaylarını Fransa’da veya Fransızlar tarafından çalıştırılan eğitim tesislerinde eğitime göndermek zorundalardır. İşte kıtadaki esas vahamet budur: Fransa Afrika’ya ihanet eden binlerce Afrikalıyı eğitip beslemektedir. Bunlar ihtiyaç duyulmadığında uykudadırlar, bir darbe veya başka bir amaç için gerektiğinde hemen harekete geçerler!

Fransa 2011’de Libya’yı bombalayarak tarihî intikamını aldı. 2017’de de Libya’yı işgalde kullanmak üzere Mali’nin Gao şehrinde ve Burkina Faso’nun başkenti Vagadogo’da bulunan karargâhlara üç bin asker yerleştirmişti. Bugün de Fransa Mısır, BAE, ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok Batılı ülkeyle birlikte Libya’da meşru hükümeti devirmeye çalışan darbeci Hafter’i desteklemektedir.

Fransa’nın askeri üsleri Afrika’nın her yerinde ülkeleri terörize etmektedir. Fransa’nın işgal etmek istediği yerlerde (Mali’de olduğu gibi) bir anda “İslamcı” terör(!) örgütleri ortaya çıkar ve ülkelerin uranyum madenlerine “çökerler”. Fransa Afrika ülkelerine müdahale edebilmek için terörizmi kullanmaktadır. Hem terör örgütlerine silah sağlamakta hem de aynı terörist grupları yok etmek(!) için Afrika ülkelerine yardım ettiğini söyleyerek, ülkeler üzerinde baskı uygulayarak, zenginlik kaynaklarına el koymaktadır. Daha geçen haftalarda, bir Fransız kuruluşu adına giden konteynırın içine gizlenmiş (Boko Haram teröristlerine gönderilen) silahlar Nijerya gümrük memurları tarafından yakalandı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron her yıl Noel zamanında Batı Afrika ülkelerinde terörizmle mücadele için bulunan Fransız askerlerini ziyaret ediyor. 2017 yılı Aralık ayında Nijer’in başkenti Niamey’e, 2018 yılı Aralık ayında Çad’ın başkenti Encemine’ye, bu yıl da Fildişi Sahilleri’ne ziyarete gitti. Fransa Batı Afrika ülkelerini terörle tehdit ederek kalkınmadan çok güvenlik için harcama yaptırıyor. Bu durum elbette bu şekilde devam edemez.

SONUÇ

Fransa’nın Afrika ile ilişkisinde neredeyse psikopatolojik bir durum var. Birincisi, Fransa kölelik zamanından beri Afrika’yı yağmalamaya ve sömürüye ciddi şekilde bağımlı. İkincisi ise Fransız elitinin geçmişin ve geleneğin ötesinde düşünme konusunda yaşadığı ciddi bir yaratıcılık ve hayal gücü eksikliği var.

Son olarak Fransa, Fransa’nın değişmesi durumunda kıyamet korkusu yayan ve ideolojik referansı 19. yüzyıl romantizminden gelen paranoyak ve psikopat “hautfonctionnaires”in, yani üst düzey bürokratların yaşadığı tamamen donmuş iki kuruma sahiptir: Maliye-Bütçe ve Fransa Dışişleri Bakanlığı. Bu iki kurum sadece Afrika için değil, Fransızlar için de bir tehdittir. Bunların etkilediği ülkelerde de benzer jakoben, soysuz ve köksüz yapılanmalar bulunmaktadır.

Fransa’nın sömürü mirasından dolayı aşırı derecede kötü ekonomik şartlarda yaşayan ülkeler dış yardımlara muhtaç haldedirler. Bugün Türkiye’nin Afrika kıtasında bütün gayret ve çalışmalarına rağmen maalesef sınırlı bir alan tutabilmiş olmasının sebebi, burada anlatılan bağımlılık ve uzatmalı sömürgeciliktir. Hiçbir Afrika ülkesi Türkiye ile askerî bir işbirliği yapamaz. Askeri eğitim işbirliği yapılır, fakat ortak operasyon yapılamaz. Türkiye’nin insanî yardım konusunda ciddi mesafe alabilmesinin sebebi de, Türkiye’nin bu alanda çalışma yapabilmesinin önü açıldığı içindir. Sömürgecilerin insanî yardım diye bir dertleri ve kaygıları olmadığı için, dahası bunu bir angarya olarak gördükleri ve zaten bu anlamda bir yardımda bulunma dertleri olmadığı için, Türkiye’nin resmî kurum ve kuruluşlarını ve sivil toplum kuruluşlarını OXFAM gibi manipülatif kuruluşların hazırladıkları raporlarla insanî yardım yapmaya yönlendirmektedirler.

Afrika’nın özgürlüğü kısa vadede pek mümkün görünmüyor. Afrikalıların izin istemeden kendilerini özgür bırakabilmeleri ise Afrika’ya kalmıştır. Çünkü hâlâ Fildişi Sahili’ndeki 450 Fransız askerinin 20 milyonluk bir nüfusu nasıl kontrol edebildiğini anlamak gerçekten zor.

Mali veriler, darbe sayıları, askeri üsler ve asker sayılarının gösterdiği gibi, Fransa oldukça umutsuz; ama maliyeti ne olursa olsun sömürgelerini elde tutmak için her türlü yola başvuruyor. Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac “Afrika olmadan Fransa üçüncü dünya ülkeleri safına iner” diyordu. Chirac’ın selefi François Mitterand 1957’de “Afrika olmadan Fransa’nın 21. yüzyılda hiçbir tarihinin olmayacağını” söylüyordu. Fransa’nın kıtadaki çıkarları, Fransa’nın “Françafrique” olarak bilinen ve De Gaulle günlerinden günümüze gelen Afrika politikasıyla gerçekleştirildi. Bu politika kurumsal ve istihbarat lobileri, Elf ve Areva gibi devletle yakından bağlantılı çok uluslu şirketler ve Fransız destekli diktatörlerin içinde olduğu ağlardan oluşuyordu. Daha geçen hafta Macron Fildişi Sahilleri’nde, sömürgecilik dönemini “ölümcül bir hata” olarak nitelendirerek Afrikalı ülkelere şirin görünmek ve kurdukları düzenin bozulmaması için çalışıyordu.

Afrikalı liderler çoğunlukla yolsuzluk ve Batılı ulusların çıkarlarına hizmet etmekle suçlanır. Hâlbuki onlar bu şekilde davranmak zorunda hissediyorlar. Çünkü yapmazlarsa öldürüleceklerinden veya darbe yapılacağından korkuyorlar. Bundan dolayı da Batı’da güçlü bir ülkenin kendilerini desteklemesini istiyorlar. Elbette bu desteğin de bir bedeli olacaktır. O bedel ise ülkenin zenginliklerinin Batılı ülkelere peşkeş çekilmesidir. Afrikalı liderler sömürgeci ülkeler tarafından sürekli olarak takip edilmediğinde, kendilerine karşı darbe ve benzeri şekillerde müdahale edilmediğinde halklarının çıkarlarına çalışacaklardır.

Bob Marley “Kefaret” şarkısında “Biz bir kenarda durup bakarken daha ne kadar bizim liderlerimizi öldürecekler? Daha ne zamana kadar?” diye soruyordu ve “Afrika Batılı emperyalizm tarafından devrimci, vizyoner, milliyetçi entelektüellerin kanında öldürülen bir kıtadır” diyordu.

Günümüzde misyoner ve sömürgeci eğitimle kafalarına Avrupalı fikirler aşılanmış, toplumlarının değerlerine ve geleneklerine yabancılaşmış bir Afrikalı kuşak ortaya çıkmıştır. Mevcut sıkıntıların geçmişte sömürgeci yönetimlerin yaptıklarının neticesi olduğunu birçok Afrikalı görememektedir. Abartılı bir ifade olsa da, Afrikalılar artık Avrupalıların sahip olduğu bir kıtada yaşıyor!

Editör: TE Bilisim