İsrail Başbakanı Netanyahu liderliğindeki Likud’un seçimlerde bir öncekine göre daha iyi bir başarı elde etmesi mümkün görünmüyor.

İsrail’de Başsavcı Avichai Mandelblit’in, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yargılanması yönündeki kararını 21 Kasım’da açıklamasıyla, halihazırda hükümet krizi yaşayan İsrail yepyeni bir siyasi belirsizliğe adım attı. Zira, 2016 yılında polisin, Netanyahu hakkındaki iddialarla ilgili soruşturmaya başlamasıyla İsrail siyasetinde ilk defa görevdeki bir başbakanın yargı önüne çıkarılmasının yolu açılmıştı. Peki son bir senede kısa aralıklarla seçimlere giden İsrail’de Netanyahu’nun siyasi geleceğini, Likud partisini ve İsrail siyasetini nasıl bir süreç bekliyor?

NETANYAHU’NUN SİYASİ ÇIKMAZI

Siyonist-sağ ideolojinin İsrail’de başını çeken ve ülke siyasetinin uzun yıllardır ana aktörü konumundaki Netanyahu’nun siyasi kariyeri, yargılanması yönündeki karardan sonra tehlikeye girdi. Hakkında açılan beş soruşturma dosyasından üçü nedeniyle mahkeme karşısına çıkacak olan Başbakan Netanyahu, rüşvet, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanacak.

Yolsuzluk soruşturması kapsamında, Shaul Elovitch’in sahibi olduğu “Bezeq” isimli telekomünikasyon şirketinin bünyesinde yer alan “Walla News” adlı internet sitesinde, Netanyahu ailesinin lehine haberler yapılması karşılığında şirkete 276 milyon dolar değerinde mali imtiyaz sağlamak suçlaması dikkat çekiyor. Netanyahu’ya yönelik, İletişim Bakanlığı Genel Müdürü Avi Berger yerine seçim kampanyalarını da yürütmüş Shlomo Filber’i getirmek suretiyle Shaul Elovitch lehine hukuka aykırı olarak hükümet politikası yürütülmesi suçlaması bulunuyor. Rüşvet ve görevi kötüye kullanma kapsamında ele alınan dosyada ise İsrailli Hollywood film yapımcısı Arnon Milchan ve Avustralyalı milyarder James Packer’dan hediye adı altında 283 bin dolar değerinde şampanya, puro, mücevher ve uçak bileti aldığı iddia ediliyor. İddianamede hediyelerin Netanyahu’ya siyasi fayda temini karşılığında verildiği yönünde yeterince delil olduğu belirtiliyor. Ayrıca, Yedioth Ahronoth gazetesinin sahibi Arnon Mozes ile Netanyahu’nun gazetenin yayın politikasının Likud lideri lehine olması karşılığında, rakip Israel Hayom gazetesinin rekabet gücünü azaltmaya yönelik yasal düzenlemelerin hükümet tarafından geçirilmesi konusunda anlaşıldığı iddia ediliyor.

Yargılama süreci sonunda suçlu bulunması halinde 10 yıla varan hapis cezasına çarptırılması muhtemel olan Netanyahu, son iki seçim sonrasında yargılamalardan kaçabilmek için koltuğunu korumak adına manevralar yaptı. Şu an için ise Netanyahu’nun hakim karşına çıkmasının önüne geçmek için tercih edebileceği iki seçenek bulunuyor. İlk olarak meclise dokunulmazlık talebiyle başvurabilir. Ancak hükümet kurulamadığı için dokunulmazlık talebinin sonuca bağlanacağı İçişleri Komisyonunun oluşturulamaması sebebiyle Netanyahu’nun önümüzdeki seçimde çoğunluğu elde etmekten başka şansı bulunmadığı değerlendiriliyor. Bu noktada, İsrail siyasetinin koalisyon harici bir opsiyona açık olmayan yapısı, ülke demografisinin belli bir oluşuma siyasi alan içerisinde rahat hareket kabiliyeti verme eğiliminde olmaması ve Netanyahu’nun yargılama kararının çıkışı, 10 yıl gibi uzun denebilecek bir zaman dilimi için İsrail’in dünya nezdinde en önemli figürü olmuş “Bibi’nin” son umutlarını da tüketti. Zira, Netanyahu’nun geçici başbakanlık yaptığı İsrail’de, tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamayan ve sırasıyla hükümet kurma yetkisini alan iki büyük partinin liderinin (Netanyahu ve Benny Gantz) koalisyon görüşmelerinin başarısızlığa uğraması, hükümetsiz kalan ülkede art arda üçüncü kez sandığa gidilmesi anlamına gelecek şekilde yeniden erken seçim kararı alınmasına yol açtı. Yapılan araştırmalara göre ise Netanyahu liderliğindeki Likud’un seçimlerde bir öncekine göre daha iyi bir başarı elde etmesi mümkün görünmüyor. Bu durum, Netanyahu’nun seçimlerde koalisyon kurabilecek çoğunluğu elde ederek dokunulmazlığa erişme ihtimalini de zayıflatıyor.

Netanyahu hakkındaki suçlamalar ve ülkedeki siyasi tıkanıklık, İsrail sağ-siyonist siyasetin en büyük parçasını oluşturan Likud partisinde de yeni lider arayışlarına yol açtı.

Yargılama yolunun açılmasıyla partideki liderlik koltuğu sallanmaya başlayan Netanyahu’ya ilk meydan okuma tıpkı 2016-2018 yılları arasında Savunma Bakanlığı görevini yürüten Avigdor Lieberman gibi Netanyahu’nun siyasete kazandırdığı bir başka isim olan Gideon Sa’ar’dan geldi. İsrail siyaseti içerisindeki yerini milliyetçi tavırlarıyla sağlamlaştıran eski avukat-gazeteci Sa’ar, 2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekilmesine ve bağımsız Filistin devleti fikrine kökten karşı olmasıyla dikkat çekiyor. Gideon Sa’ar’ı Netanyahu’ya karşı bayrak açmaya iten sebep ise Netanyahu’nun siyaseten en kırılgan dönemini yaşaması oldu. Sa'ar, yargılama sürecinin başlamasıyla, liderliğini yürüttüğü Likud’la bir şekilde ilişiği kesilmesi muhtemel olan Netanyahu’nun 2 Mart 2020’de gerçekleştirilecek seçimlerden önce parti liderliğinden istifa etmesi gerektiği yönünde bir çıkış yaptı. Bu çıkışın parti taraftarları nezdinde, sessizce oturup şartların olgunlaşmasını beklemekten daha cesurca bir tavır olarak algılanacağı düşünülebilir. Ayrıca, iktidarda olmaya alışkın Likud partisi yöneticilerinin seçimlerde rakip Mavi Beyaz Hareketi karşısında bir hezimete uğramamak adına muhtemel bir lider/kan değişikliğine gidilmesi gerektiği inancı, Sa’ar’ı Netanyahu’nun yerini alma noktasında harekete geçiren sebeplerin arasında sayılabilir.

Sa'ar, 21 Aralık’ta gerçekleştirilecek olan ve Likud’un liderinin belirleneceği parti içi ön seçimler öncesinde partinin önemli figürlerinden olan Merkez Komite Başkanı Haim Katz’ın desteğini aldı. Geçmişte İsrail uçak sanayiinde işçi lideri olan ve Likud’a binlerce işçinin üye olmasını sağlayan Katz’ın Sa’ar’a desteği, parti içindeki lider değişikliği beklentisinin açık bir göstergesi. Ayrıca, Netanyahu liderliğindeki Likud’un seçimlerde bir öncekine göre daha iyi bir başarı elde etmesinin mümkün görünmediğine işaret eden anket sonuçları, Likud içerisindeki lider değişimi motivasyonunu da yükseltebilir. Kamuoyu araştırmalarına göre İsraillilerin yüzde 50’sinden fazlasının Netanyahu’nun yargılama süreci nedeniyle başbakanlık koltuğundan istifa etmesi gerektiği görüşünde olması da Sa’ar’ın elini güçlendiren bir başka faktör olarak yorumlanabilir. Öte yandan, parti içerisindeki bu değişim motivasyonunun farkında olan Netanyahu’nun, kendisine karşı gelişen muhalefeti engellemek amacıyla, parti içi başkanlık seçimlerinde etkili olabilecek 100 ismi ihraç ettirdiği iddia ediliyor.

Şimdilik Sa’ar’ın elinde Netanyahu’yu koltuğundan indirecek bir güç olmasa da ilerleyen süreçte Sa’ar’a avantaj sağlayabilecek faktörler mevcut. Eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz öncülüğündeki muhalefet içerisindeki belirli isimlerle yakınlığı bulunan Sa’ar’ın Gantz liderliğindeki Mavi Beyaz Hareketi’ni bölebileceği ihtimali, elini güçlendirebilecek etmenlerin başında geliyor. Zira muhalefet sıralarındaki belirli isimlerin Netanyahu’nun varlığı dolayısıyla Likud partisi ile arasındaki mesafeyi koruduğu biliniyor.

Sadakat unsurunun son derece ön planda olduğu 46 yıllık Likud geleneğinde hiçbir lider koltuğundan olmamasına rağmen, parti içerisindeki muhalefetin harekete geçmesiyle Netanyahu koltuğundan indirilse bile, ortaya çıkan liderlik yarışı, Likud’un 2020 Mart’ında yapılması planlanan seçimlere istediği şekilde hazırlanmasına engel teşkil edebilir.

Hakkındaki soruşturmayı siyasi saiklerle yürütülen "bir darbe teşebbüsü" olarak nitelendiren Netanyahu, birlikte hareket ettiği aşırı sağ partileri yanında tutabilmek için polisin ve hukuki süreci yürüten diğer yetkililerin bütün sağ kanada komplo kurduğunu iddia ediyor.

İSRAİL SİYASETİNDE NELER OLUR?

Seçim sandıklarının kurulduğu 17 Eylül 2019 tarihi, Likud için seçimlerde Mavi Beyaz Hareketi’nden sadece bir milletvekili daha az çıkarmış olsa da yenilgi anlamına gelmekteydi. Zira Benny Gantz öncülüğünde kurulan Mavi Beyaz Hareketi 120 sandalyeli mecliste 33 milletvekili kazanarak ülkede en çok oyu alan parti olmuştu.

İsrail art arda üçüncü kez sandık başına giderken, “Kingmaker” (iktidar belirleyen) lakabı ile anılan Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Lieberman, 17 Eylül seçimleri sonrası koalisyon görüşmelerinde sadece sağ partileri içine alan ve dar kapsamlı bir koalisyon hükümetinde yer almayacağında ısrar etti. Böylelikle, Netanyahu’nun Likud’u ile aynı safta yer alan küçük Ultra-Ortodoks (aşırı dindar Yahudiler tarafından desteklenen) Şas ve Birleşik Tevrat partileri Lieberman tarafından oyun dışına itilmiş oldu. En önemlisi ise seküler tabana hitap eden Lieberman, Ultra-Ortodoks Şas ve Birleşik Tevrat’la kurduğu ilişki üzerinden, Netanyahu’yu siyaset sahnesinde köşeye sıkıştırdı. Bu tabloda, Lieberman’ın Evimiz İsrail Partisi, İsrail parlamentosu Knesset’teki sekiz milletvekili ile dengeleri belirleyen taraf olarak göze çarpıyor.

Seçimlerde ve koalisyon hesaplarında Likud safında yer alan Şas ve Birleşik Tevrat partileri, yargılama sürecinin etkisiyle Netanyahu’ya yönelik olumsuz refleks geliştirmesi, siyaset sahnesinde henüz boy göstermiş Mavi Beyaz Hareketi’nin İsrail siyaseti içerisinde yakaladığı ivmeyi hızlandırabilir. Zira Mavi Beyaz Hareketi, daha kuruluşunun üstünden bir sene geçmeden sağ siyasetin karşısında ciddi bir muhalefet bloğu oluşturmayı başardı.

Öte yandan, hakkında yürütülen soruşturma ve yargılama sürecinin siyasi saiklerle yürütülen "bir darbe teşebbüsü" olduğunu öne süren Netanyahu, birlikte hareket ettiği Şas ve Birleşik Tevrat’ı yanında tutabilmek adına polisin ve hukuki süreci yürüten diğer yetkililerin kendisi üzerinden bütün sağ kanada komplo kurduğunu iddia ediyor.

Mavi Beyaz Hareketi lideri Benny Gantz ve Likud lideri Binyamin Netanyahu arasında yapılan koalisyon görüşmelerinden olumsuz netice alınmasının sebebi, Netanyahu’nun dokunulmazlık garantisi talebi olmuştu. Gantz’ın Netanyahu ile bir koalisyon hükümeti kurmaktan kaçınması, iyice zayıflayan Likud liderine önümüzdeki seçimlerle son darbeyi vurabileceği düşüncesinden ileri geliyor. Netanyahu ise siyasi hayatını garanti altına almak adına partisini siyasi kalkan olarak kullanırken, Mavi Beyaz Hareketi’ne İsrail’in politik atmosferinde istemeden de olsa alan açmaya devam ediyor.

Eski İsrail başbakanlarından Ehud Olmert, Kudüs belediye başkanı olduğu dönemde rüşvet suçundan dolayı 2014’te altı yıllık hapis cezasına çarptırılmış ve cezasının 16 ayını cezaevinde geçirmişti. İçişleri Bakanı Aryeh Deri de rüşvet aldığı gerekçesiyle hakim karşısına çıkmış ve 3 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu örnekler ışığında, Netanyahu’nun seçimlerde kendisine dokunulmazlık sağlayacak çoğunluğu elde edememesi, dolayısıyla yargılanmasının önüne geçememesi, hem siyasi kariyerinin büyük darbe yemesine ve partisinin rakipleri karşısında güç kaybetmesine hem de kriz içindeki İsrail siyasetinde dengelerin temelden değişmesine kapı aralayabilir.

Editör: TE Bilisim