İslam medeniyetinde sorumluluk bilinci

Hayata anlam ve derinlik katan; insan, eşya ve Allah ilişkisidir. Sorumluluk; insanın dini ve sosyal hayatta yerine getirmiş olduğu ödevlerin; bilinç, gayret ve özverisini yansıtmaktadır. Sorumluluk ahlakın tezahürüdür. Her şeyin bir ahlakı vardır. Düşünmenin, konuşmanın, okumanın, yazmanın, bakmanın, yürümenin, giyinmenin, kısaca yaşamın temelinde ahlak vardır.

Tevhit inancının temelinde de adalet ve ahlak vazgeçilmez ilkedir. Dini söylemlerde; dünya ve ahirete yönelik neticelerin tefekkür edilmesi, sorumluluğun idrakinin ifadesidir. Asıl amaç, sonuçta bir huzur toplumu oluşturmaktır. Hakiki iman; sorumluluk bilincinin oluşup gelişmesindeki en önemli etkendir. İman; insanın varlık âlemiyle ilişkisini şekillendiren ve boyutlarını belirleyen merkez noktadır. Sonucu ise ibadet ve güzel ahlaktır. İnsan; kendine özgü inancı, değer yargıları ve kültürü ile tebarüz etmektedir. İnsanın ahlaki hafızası; fıtrat ve vicdanıdır. Sorumluluk; insan davranışlarının sebebini bilip ve sonuçlarını hesap edip birlikte yaşama bilincidir. Bir bakıma, diğer insanlarında sorumluluklarını üstlenebilecek bir karaktere sahip olmaktır. Toplumsal sorumluluk bir geminin katmanlarında yolculuk yapan insanların misali gibidir. Bütün katmanlardaki yolcular birbirinin hak ve hukukuna saygı gösterdiği zaman  yolculuk selamete erer. Aksi halde gemi batar, bütün yolcular helak olur. (Buhari, Şirket, 6.) Bu bağlamda koronavirüs salgını ile ilgili yetkiliklerin uyarılarına kulak vererek gerekli tedbirleri almak insani, ahlaki, dini bir görev ve sorumluk demek olsa gerek.

Hz. Peygamber sorumluluklarını ihmal eden sahabelerini sürekli uyarmıştır. Bunun felaketle sonuçlanacağını bildirmiştir. Uhud gazvesinde de; bazı Müslümanların, sorumluluklarını ihmal etmelerinden dolayı onlarca sahabenin şehit olmasına sebep olmuşlardır.

Her birimiz sorumluluklarımızı yerine getirmekle mükellefiz. Ancak bu dunumda fert ve toplum olarak zafer, barış, güvenlik ve esenlik içinde olabiliriz. Başımıza gelen bütün felaketler, zamanında kendi sorumluluklarımızı yerine getirmememizden kaynaklanmaktadır. Bir konuda yanlış yaptığımızda, tövbe ederek hatayı telafi etme gayretinde olmamız gerekmektedir. Asıl olan hayatın her alanında Allah’a hesap verme bilinci ile hareket etmektir. Terk etmek yerine katkıda bulunmayı, yıkmak yerine yapmayı, can almak yerine can vermeyi tercih etmektir. İyilikleri desteklemek, kötülükleri ortadan kaldırmaya çalışmak, hakkı ve sabrı tavsiye etmektir.

İslam; toplumu oluşturan bireylere kolektif bir sorumluluk yüklemektedir. Bana ne, Benden başka diğer insanlarda var, Bir tek ben değilim, Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. şeklinde bir anlayış ve düşünce İslam’da yoktur. Aksi halde dini şuur ve hassasiyetler zayıflar. Sonuç olarak ahlaki çöküş baş gösterir. Toplumda güven ve huzur ortamı bozulur. Bunun için bireye düşen; sorumlulukları, yaşına, cinsiyetine ve ehliyetine uygun bir şekilde yerine getirmesidir. Davranışlarının kendisi ve çevresi üzerindeki tesirlerinin farkına vararak sonuçlarını üstlenmesidir.

Sorumluluklarımız devletimize, milletimize, kendimize, ailemize, anne ve babamıza, çalıştığımız ortamdaki iş arkadaşlarımıza, komşularımıza, akrabalarımıza, çevremize ve bütün insanlığa olmaktadır. Bunun temelinde ise Allah’a karşı sorumluluğumuz gelmektedir. Allah’a karşı olan sorumluluk onun yarattığı canlı ve cansız varlıklara karşıda sorumluluğumuzu gerektirir. Asıl olan insanın kendisine karşı sorumluluğunu, Allah’a karşı sorumluluğunu ve çevresine karşı olan sorumluluğunu bilerek bu inanç içerisinde yaşamasıdır.

Mustafa SAYLAK

Kahramanmaraş İl Müftülüğü Eğitim Uzmanı