AB SÜRECİNDE TÜRK TARIMINA DİKKAT(2)

Bugün dünya ülkeleriyle birlikte yaşadığımız Covid-19 pandemisi tekrar bize göstermiştir ki Tarım insan oğlunun birincil ve öncelikli konuların başında geldiğini göstermiştir. Dünya ülkeleri bu pandemiden dolayı her şeyi bir kenara bırakmış ama Tarımsal faaliyeti bırakamamıştır.

Türkiyede diğer dünya ülkeleri gibi her şeyi ötelemiş ancak Tarımsal faaliyeti askıya alamamıştır. Çünkü insan teknolojisiz, tekstilsiz, bilişimsiz hayatını idame edebilir ancak gıdasız edemezdi…Bu nedenlerle tarımsal ürünler stratejik ürünler olarak önemini korumaktadır. Bu önemin farkında olan ülkeler tarımına ayrı bir önemle ve gözle bakmalıdır. Bazı ülkeler tarımı önemli görseler dahi iklim ve toprak özellikleri elverişsiz olduğunda bu yönde ihtiyacını başka ülkelerden ithal ederek karşılamak zorunda olacaklardır. Avrupa Birliği (AB), İkinci Dünya Savaşı döneminde oluşan gıda yetersizliğinden edindiği tecrübe ile AB ülkeleri tarım sektörüne özel önem vermiş ve nihayetinde 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Anlaşması ile Ortak Tarım Politikası (OTP) oluşturulmuştur. Günümüzde AB mevzuatının neredeyse yarısını OTP uygulamaları içermektedir.

Türkiye’nin AB üyelik serüveni yarım asırdan fazla süredir devam etmektedir. Adeta Türkiye sonu olmayan bir tünele çekilmiş ve bu tünelden çıkışı AB ülkeleri tarafından hiç istenmemektedir.

Türkiye ortalama tarımsal ürünler vergi oranı yüzde 42.2 olup, AB'de bu oran yüzde 12.2 düzeyindedir. Türkiye açısından gümrük tarifelerinin düşürülmesi, yüksek tarifelerle koruma altına almaya çalıştığı yüksek maliyetli üretimin yerini, başka ülkelerdeki düşük maliyetli üretimin alması anlamına gelmektedir. Bu durumda gümrük vergileri ile korumaya çalıştığı tahıl ve kırmızı et gibi sektörlerde üretimin yerini yüksek maliyetlerden dolayı ithalat alacaktır. AB ülkeleri OTP finansmanından yararlanarak ve karar alma süreçlerinde yer alarak bu ve benzeri sorunlarla baş edebilmektedir. Ancak Türkiye tam üye olmadan bu olanaklardan yararlanamamaktadır. Bu AB ülkelerinin Türkiye’yi zarara uğratma hatta iflasa sürükleme faaliyetleri değil de başka ne olabilir? AB KÜÇÜK ÜRETİCİYE DÜŞMAN
Küçük üretici nüfusunu hızla düşürmeye çalışan AB, büyük üreticiler için ise, kârlarına kâr katacakları bir zemin hazırlıyor. AB tarım raporları, tarıma el atmış tekellerin milyarlarca dolarlık yardımlar aldıkları, özel yasalarla güvence altına alındıkları ve kâr grafiklerini önemli oranda yükselttikleri yolundaki bilgilerle dolu. Kuzey Avrupa'da tarım alanına el atmış dev tekellerin giderek büyüdükleri ve kârlarını artırdıkları gerçeği, Ankara'da düzenlenen Tarım ve Hayvancılık Kurultayı'nda konuşan Fransa Çiftçi Konfederasyonu Uluslararası ilişkiler komisyonu üyesi Pascal Pavie tarafından dile getirilmişti. Türkiyeli üreticileri, "Avrupa Birliği'ne açılan kapılar cennete açılan kapılar değil" diye uyaran Pevie, şunlara dikkat çekmiştir:
* Tarımsal ticaretin kontrolü çok uluslu şirketlerin elinde. Fransa, dünyanın en büyük ikinci ihracatçısı.  Ancak çalışanların yalnız %3'ü tarımla ilgileniyor. Bunun izahı nasıl yapılmalı?

* AB, Polonya'da 10 hektardan küçük çiftliklere asla yardım yapmıyor.
* Fransa'da sübvansiyonların %80'i, işletmecilerin %20'sine gidiyor.

* AB, toprağı ve diğer üretim araçlarını pazarın yasalarına tabi tutuyor. Fransa son 40 yılda köylü nüfusunun %80'ini kaybetti.
* Portekiz'de 1985 yılında nüfusun %30'u tarımla uğraşırken, AB'ye girmesinden bu yana geçen süre içerisinde köylü nüfusunun yarısı yok oldu. Lizbon'un büyük binalarının gölgesinde topraksız ve işsiz insanlar gecekondu köyleri yaptılar. AB Türkiyenin de Portekiz, Polonya gibi dışa bağımlı olmasını arzu ediyor.

6 Ekim'de açıklanan AB İlerleme Raporu, bundan sonra, tarımın görüşmelerde birincil konu olacağı işaretini veriyor. AB'nin rapora yansıyan istekleri, IMF niyet mektuplarında ve Dünya Bankası ile imzalanan "Tarım Reformu Uygulama Projesi"nde yer alan maddelerden farklı değil.

Türkiyede 2019 yılı Temmuz ayında 5 milyon 760 bin kişi tarımda istihdam edilmiştir, bu rakam AB için çok ürkütücüdür.
Ayrıca AB ve Türkiye tarımı arasındaki uçurumun, AB'nin Türkiye'ye dayattığı, IMF programlarıyla aynı içeriğe sahip ekonomik programla da giderilmesi olası değil. Bunun farkında olan AB, desteklerini kaldıran, tüm tarımsal KİT'lerini işlevsiz hale getiren Türkiye'den, şimdi de ticari kısıtlamalarını kaldırıp, tamamen kendisine teslim olmasını istiyor.

AB’nin her seferinde önümüze sürdükleri reform, yenilikler adı altında şunu değiştirin bunu getirin şeklindeki yaklaşımlarını her yönüyle doğru olarak algılamak tamamen büyük bir yanılgı olur. Zaten bu ülkelerin (AB) Türkiye’yi 57 yıldır oyalaması da bunun göstergesi değil mi? Ayrıca hiçbir AB üyeliğine başvuran ülkelere uygulamadıkları tuhaf kriterleri sadece Türkiye için uyguladıklarını da göz ardı etmemeliyiz…

AB kararında daha önce adaylık sürecinden geçen ülkelerden talep edilmeyen zorlayıcı koşullar Türkiye’den istenmiştir. Benzer şekilde 3 Ekim 2005 tarihinde yapılan toplantıda Türkiye’nin tam üyeliğinin AB’nin hazmetme kapasitesine bağlı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin tam üyeliğinin ucu açık bir süreç olduğu tam üyelik ile sonuçlanamayabileceği belirtilmiştir. Bu durumda Müzakere Çerçeve Belgesi’nde yer alan, ‘Türkiye’nin en sıkı bağlarla AB’ye bağlılığı’ ifadesi ayrıcalıklı ortaklık anlamı taşımaktadır.

Türkiye bugün Fındık, İncir, Kiraz ve Kayısı üretiminde dünyada birinci sırada yer almaktadır. Dünya fındık üretiminin yüzde 67'sini, kirazın yüzde 26'sını, incirin yüzde 27'sini ve kayısının yüzde 23'ünü sağlayan Türkiye, bu ürünlerin üretiminde dünyada ilk sırada yer alıyor. Türkiye, fındık, kiraz, incir ve kayısı üretiminde dünyada birinci olurken, ayva, haşhaş tohumu, kavun ve karpuz üretiminde ikinci, mercimek, Antep fıstığı, kestane, vişne ve salatalık üretiminde üçüncü, ceviz, zeytin, elma, domates, patlıcan, ıspanak ve biber üretiminde ise dördüncü sırada yer alıyor. AB ülkeleri şimdi Türkiyenin önde olduğu bu tarımsal ürünlerde hangi reformlarla (!) nasıl yaparız da üretim potansiyelini düşürürüz planlarını yapmaktadır.

AB kriter, yenilik, reform gibi iyi niyetli görülen kavramlar adı altında Türkiye’nin bu tür tarımsal üretimlerde nasıl ederizde küçültürüz mantığını güttüklerini herkesin anlamasını isterim. Umarım AB ülkelerinin Türkiye için iyi niyetler beslemediğini AB sürecinde görev üslenen karar vericiler de dikkate alırlar…