Ayasofya dâvasını eskiden kalem ehli ve usta tarihçiler yazıp konuşurlardı. Hayırlı gördüğümüz bir seda çıkmaya başladı bugünlerde. İnşallah şuurlu ve samimidir. 89 yıldır (1931) Müslüman ibadetine kapalı, 86 yıl önce (1934) Bizans eseazrleri müzesi” ne çevrilen Ayasofya’nın tarihî önemini anlamak için niçin fethedildiğini bilmek lâzım.

Fetih; “Doğan Büyük Türkçe Sözlük” de “açma, açış, küşad, zafer, kapalılığı giderme, ihtilafı halletme, yol gösterme…” olarak târif edilmektedir. Fethin anlamı daha da geniş ve ulvîdir: “İslâm diniyle tanışma, şehirleri ve ülkelerin kapılarını, Allah’ın mesajını yaymak amacıyla İslâm’a açıp, İslâm idaresi altına almak, İslâm’ın meşru gördüğü maksat ve usuller çerçevesinde, Müslümanların Müslüman olmayan şehirleri, ülkeleri almasıdır...” Fâtih de, bir beldeyi fethederek İslâm’la buluşturan demektir. Bu ulvî gayeden dolayı “işgal” değil, fetih diyoruz.

Bin yılık İslâm medeniyetini “reddeden” Kemalist hükümetin verdiği izinle 1931'de İngiltere ve Fransa’nın da desteklediği Amerika Bizans Enstitüsü'nün kurucusu Amerikalı Arkeolog Thomas Whittemore, Ayasofya’da kendi emelleri istikâmetinde çalışmalarını sürdürür.

Tarihçi Mustafa Armağan’ın araştırmalarına göre Fethin sembolü olan Ayasofya’yı müze yapma fikri bir Amerikalı’dan gelmiştir. Bu tarihten itibaren Ayasofya laik bir yapıya dönüştürülür. Kemalist rejim Ayasofya’yı Bizans eserlerine dâhil ederek İstanbul’un Fethi’nden dolayı Batı’dan özür dilemiştir.

AMERİKAN YARDIMLARI İÇİN AYASOFYA’YI GÖZDEN ÇIKARDILAR

1930’lı yıllar sözde “bağımız” diye övülen Kemalist rejimin Amerikan “dostluğunun başladığı, Amerikan yardım anlaşmalarının imzalandığı yıllardır. Amerikan yardım ve yatırımlarının Türkiye’ye akması için Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi üzerinden ABD Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliğiyle birebir görüşme ve pazarlıklar yapıldığı gizli saklı bir hâdise değil. Ayasofya’nın Amerikan dostluğu için nasıl gözden çıkarıldığının öncesi ve sonrasının hikâyesi kısaca şöyle: Kemalistler 1923 öncesi ve sonrasında Amerika ile münasebetlerinin olmadığını iddia ediyor, dahası yalan söylüyor ve resmî tarihi esas alarak meseleyi çarpıtıyorlar. Elçiler aracılığıyla başlatılan Amerikan muhibliği öyle bir noktaya getirilir ki 11 Kasım 1923’de Curtis La Francea isimli Amerikalı bir çocuğa Türkiye’yi anlatan bir mektup yazdırılır. Cevabî mektupta Amerikalıları taltif eden cümleler kullanılır:

“Amerikan’ın zeki ve çalışkan çocukları. Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazarıyla bakmayıp kanıtlarını mutlaka ilmî ve esaslı tetkikat etsinler. (...) Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı gönderiyoruz.” (Mustafa Armağan, Efsaneler ve Gerçekler)

TEK PARTİ REJİMİNDEN AMERİKA’YA “DOSTLUK”

Temmuz 1923’de Tek Parti rejiminin başkanı “The Saturday Evening Post” dergisinin temsilcisine verdiği mülâkat resmî Amerikancılığın milâdıdır: “Biz Amerikalıları Türkiye’de görmek istiyoruz. Çünkü özlemlerimizi en iyi onlar anlayabilirler. İktisadî sahada Türkiye ile Birleşik Devletler her iki taraf için de en büyük fayda sağlayacak şekilde birlikte çalışabilirler. Zengin ve çeşitli millî kaynaklarımızın Amerikan sermayesi için çekici olması gerekir. Biz, gelişmemizde Amerikan yardımını memnuniyetle karşılarız. Çünkü bütün başka ülkelerin sermayesinden farklı olarak Amerika parası, Avrupa milletlerinin siyasî entrikalardan uzaktır. Amerikan sermayesi yatırılır yatılmaz bayrağını çekmeye kalkmaz. Amerika’ya olan inanç ve güvenimizin müşahhas bir delilini Chester İmtiyazı’nı vermek suretiyle gösterdik. Gerçekten bu, Amerikan halkına bir teveccühtür.” (Türkiye’de Devletçilik, Prof. Dr. Korkut Boratav, s. 45)

28 Kasım 1927’de Ermeni Diyasporası Amerika’da tesirli olur ve “Amerikan-Türk dostluğunda” kısa bir süre tereddüt yaşanır. Fakat Türkiye Heyeti’nin yoğun çabasıyla ABD ile yeniden uzlaşma sağlanır. Ankara’ya gelen ABD’li uzman Joseph C. Grew Çankaya’da “son derece sıcak bir alâka ile” karşılanır. Grew, Türkiye’ye Amerikalıları sevdirmek için çok gayret içindedir. Harf inkılâbı yapıldığında Latin Türkçesini ilk ABD Elçiliği kullanır ve Tek Parti Hükümetini tebrik eder. 1931’de Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu başkanlığında bir heyetin Amerikan sermaye piyasasından kredi talebinde bulunmak için ABD’ye gider.

TEK PARTİ HÜKÜMETİ ABD GENEL KURMAY BAŞKANINI KARŞILIYOR

1931 Temmuz’unda deneme uçuşu yapan Amerikalı iki pilotun Yeşilköy Havaalanına inmesi büyük coşkuyla karşılanır. Gelenler ABD Türkiye elçisinin yazdığı mektubu Tek Parti rejiminin liderine takdim ederler. ABD’li iki pilot Yalova Köşkü’nde konforlu bir şekilde ağırlanır.  25 Eylül 1932’de ABD’nin Genel Kurmay Başkanı General Dougslus Mac Arthur Türkiye’ye gelir ve Tek Parti rejiminin lideriyle görüşür. İstiklâl Savaşı’nda İzmir’deki bir Amerikan şirketinin uğradığı zararı, sözde “Tam bağımsızlıkçı” Kemalist rejim taksitle ödemeyi kabul eder ve suçluların iadesi kararını da tasdik ederek suçlu bir Amerikalı bankacıyı iade eder. (Boratav’ın a.g.e., s. 112)

ABD BAŞKANI ROOSVELT’E YAZILAN MEKTUP

1933’de ABD Başkanı Roosvelt’le mektuplaşma yoluyla sıcak temaslar kurulması Kemalistlerin Amerikan rotasında hızla ilerlemesinin bir başka delilidir.  (Mustafa Armağan’ın a.g.e. s. 56)

İşte bu Amerikan dostluğunun baskısıyla 1930’larda Batı’ya ve Yunanistan’a şirin görünmek için Ayasofya’yı müze yapan Kemalistlerin utanç verici anlaşmalarını feshetmenin vakti bugün… Yunanlıların “Ayasofya bizim olmayacaksa Türklerin de olmayacak!...”  şarkısının bu yıllarda söylenmeye başlaması mânidardır.

Ayasofya “Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed Vakfı” senediyle “kılıç hakkı” olarak Türklerin câmisidir. Ayasofya’nın esaretten kurtarılması için iktidar mes’uldür, yükümlüdür. Ayasofya açık değilse istiklâlimiz tam değildir.

(e.posta:[email protected])

Editör: TE Bilisim