Prof. Dr. Aylin Ünver Noi / İSTANBUL, AA

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve akademisyen Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, ABD’nin BM politikasında yıllar içinde yaşanan değişimi ve gelinen son noktayı AA Analiz için kaleme aldı.

***

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu bu yıl 80. kez ABD ev sahipliğinde New York’ta toplanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana çatışma ve savaşların yoğun olduğu bir dönemde toplanan BM’nin süregelen mevcut savaşları durdurma ve sivillerin ölümünün önüne geçme adına oynaması gereken rolü nasıl sürdüreceği merak konusu. Tabii bir de uluslararası örgütler karşıtı bir tutum içinde olan ABD’nin BM ihtisas kurumlarından ayrılması, BM’ye finansal desteğini kesmesi ile “ABD’siz bir BM’ye doğru mu” sorusunun gündeme geldiği bir dönemde BM’nin geleceği ne olacağı mevzusu var.

Uluslararası örgütlerin liderliğinden karşıtlığına

Oysa Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) öncüsü olan Kalıcı Tahkim Mahkemesi’nin kurulması, büyük ölçüde 1899’daki Lahey Konferansı’nda gerçekleşen bir Amerikan girişimiydi. Dönemin ABD Savaş Bakanı Elihu Root, 1899’da düzenlenen ilk Lahey Konferansı’na katılmamış olsa da, ABD delegesi aracılığıyla Sürekli Uluslararası Mahkeme kurulması teklifini sunmuştur. Kolektif güvenliğin garantörü olarak Birinci Dünya Savaşı sonrası 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın projesiydi. Her ne kadar ABD’nin bu ilk siyasi uluslararası örgüte üyeliği Senato tarafından engellenmiş olsa da, barışı koruma amacıyla kurulan bu uluslararası örgüt fikri aslında bir ABD icadıydı. BM, Dünya Bankası ve daha sonra Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) dönüşecek olan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmaları (GATT) gibi uluslararası örgütler ile ihtisas kurumlarının temel fikirleri, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD tarafından ortaya atılmıştı. Bu uluslararası kurumlar ve uluslararası hukuk kuralları, ABD’nin öncülük ettiği kural temelli liberal dünya düzeninin birer parçası haline gelmişti. Bu uluslararası örgütlerin liderliğini hem İkinci Dünya Savaşı hem de Soğuk Savaş’tan galip çıkan liberalizmin öncüsü ABD yapıyordu. Bu tabloya baktığımızda ABD’nin oynadığı sistemin yeniden tasarımcısı rolünü farklı tarihlerde de olsa liberalizmi muhafaza etme doğrultusunda oynadığını görüyoruz.

Ancak Soğuk Savaş’ın bitimi ve liberalizmin komünizm üzerine galip gelmesi sonrası beklenildiği gibi tek kutuplu uluslararası sistemde görevini sürdüren BM, çatışmaları tamamen sona erdiremedi. Özellikle 1990’lar sonu itibarıyla çatışmaların önlenmesi mevzusunda karar almada yaşanan problemler BM ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) reform yapılması yönünde tartışmalara neden oldu. Bu aynı zamanda ABD içinde liderlik rolünün uluslararası örgütler boyutunda oynanıp oynanmaması üzerine yeni bir tartışmayı da başlatıyordu. Cumhuriyetçi Partiden olan Ron Paul, 1997’de önerilen “Amerikan Egemenlik Restorasyon Yasası” ile ABD’nin BM üyeliğini sonlandırmak, New York’taki BM merkezini kapatmak ve ABD’nin BM’ye finansal desteğini kesmek istemişti. Bu yasa, Ron Paul’un emekli olduğu 2011 yılında kadar her kongre oturumuna getirilmiştir. Amerika’nın egemenliği ve sağladığı finansal destek nedeniyle eleştirilerin arttığı bir dönemde, zamanla uluslararası örgütlerle ABD arasındaki ilişkilere etki eden önemli bir diğer konu da İsrail-Filistin meselesi olmuştur.

Diplomasi yoğun bakımda
Diplomasi yoğun bakımda
İçeriği Görüntüle

ABD BM'den uzaklaşıyor mu?

Filistin’in üye olarak kabul edilmesi sonrasında ABD 2011’de BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) sağladığı finansal desteği kesmiştir. Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar'ın İsrail’in Yakın Doğu’daki Filistin Mültecileri için Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Ajansı’nın (UNRWA) Hamas ile bağlantısı olduğu suçlamaları sonrası ABD bu ajansa finansal desteğini çekme kararı almıştır. ABD Başkanı Donald Trump ise ilk Başkanlık döneminde İsrail karşıtı olduğu gerekçesi ile 2017’de ABD’yi UNESCO üyeliğinden çıkartmıştır. Çin’in ABD’nin ayrılmasıyla ortaya çıkan boşluğu dolduracağı endişesi ile Biden döneminde 2023’de tekrar UNESCO’ya katılan ABD'nin ikinci Trump dönemi ile bu kurumdan tekrar ayrılması mevzu bahis olmuştur.

ABD, UNESCO’dan ikinci kez ayrılmasının gerekçesi olarak, örgütün sosyal ve kültürel amaçları ilerletmeye çalışmasını ve BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne aşırı derecede odaklanmaya devam etmesini göstermektedir. UNESCO’nun bu hedeflerinin "Önce Amerika" dış politikasıyla çelişen küreselci ve ideolojik bir uluslararası kalkınma gündemi olması ABD’yi bu kararı almaya yönlendirmiştir.

Ayrıca, UNESCO’nun Filistin’i üye devlet olarak kabul etme kararı, ABD’nin politikalarına aykırı görülmektedir. ABD, bu kararın kuruluş içinde İsrail karşıtı söylemin yaygınlaşmasına katkı sağladığını öne sürerek, BM ihtisas örgütünden yeniden ayrılmıştır. Trump’ın ABD’nin uluslararası örgütlere üyeliğini sorgulayan yaklaşımı ikinci başkanlık döneminde de devam ediyor. Trump, 20 Ocak 2025’te ABD'nin Paris İklim Anlaşması'ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesini zorunlu kılan kararnameleri imzaladı. Kongre Üyesi Tom Tiffany, 10 Nisan 2025’te, ABD’nin Amerikan ekonomik çıkarlarını baltalayan bir küresel kurum olarak tanımladığı Dünya Ticaret Örgütü'nden (DTÖ) resmen çekilmesi çağrısında bulunan ortak bir karar tasarısı sundu.

ABD’nin 1990’ların sonunda olduğu gibi 2023 yılı itibarıyla sadece uluslararası örgütlerden ve BM ihtisas kurumlarından ayrılmakla kalmayıp aynı zamanda ABD’yi BM’den tamamen çıkarmak yönünde adımlar atmak için harekete geçtiğini görüyoruz. Senatör Mike Lee ve Amerikan Kongresi Temsilcisi Chip Roy “BM Fiyaskosundan Tamamen Çekilmek Yasası’nı” 2023 yılında kongreye sundu. Roy bu yasada, BM içinde İsrail’in olumsuz muamele görmesi, BM’de Çin’in iklim değişikliği politikalarının desteklenmesi ve yıllık 12,5 milyar doların BM’ye ABD tarafından verilmesini gerekçe olarak göstermişti.

ABD yönetimi BM’nin bazı kurum ve kuruluşlarının kendi misyonlarından uzaklaşarak ABD’nin müttefiklerine saldırıp antisemitizm propagandası yapmakla suçluyor. Ayrıca bu kurumların ABD çıkarlarına aykırı hareket ettiklerini iddia ediyor. ABD yönetiminin uluslararası örgütlerden ayrılması ve finansal desteği kesmesinin arkasında, bahsedilen sebeplerin yanı sıra ideolojik nedenler de bulunuyor. Bu noktada küreselleşme, modernleşme ve liberalizm karşıtı politikalar ile bu politikaları destekleyen uluslararası örgütlere yönelik olumsuz tutum öne çıkıyor.

Trump yönetimi mevcut kural-bazlı uluslararası liberal düzeninin ABD çıkarlarına hizmet etmediği görüşünde ve bunu açıkça ifade ediyor. Ayrıca yönetimin barışı sağlamada uluslararası kurumlar yerine ABD’nin “güç ile barış” sağlama yönünde bir eğilim içinde olduğunu görüyoruz. Bu açıdan uluslararası örgütlerin yerine getiremediği barışı sağlama rolünü gerçekleştirme yönünde bir çaba içinde olan ABD bu konuda bu kurumlara ihtiyacı olmadığını düşünüyor.

Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak bu noktada “ABD’siz BM” ile karşı karşıya kalma durumu olabilir mi, olursa BM’de liderliği hangi ülke veya ülkeler üstlenebilir, BM’nin finansal yükünü hangi devlet veya devletler yüklenebilir, yoksa BM’ye alternatif örgütler mi kurulur gibi soruları sormamız gerek. Akıllara bir de şu soru geliyor: Devletlerin uluslararası örgütlerin önemini kavramaları ve tek başlarına müdahale edemeyecekleri durumlarda birlikte hareket etmeleri için bunu zorunlu kılacak bir durumla karşılaşmaları ve bir uyanış mı yaşamaları mı gerekiyor?​​​​​​​

[Prof. Dr. Aylin Ünver Noi, uluslararası ilişkiler uzmanı ve akademisyendir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.