Blerim Mustafa
İstanbul, AA
Fransa’da Rhône Üniversitesi’nde ve İsviçre’de Cenevre Uluslar Enstitüsü’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi dersleri veren Dr. Blerim Mustafa, Avrupa’da Filistin’in tanınmasına yönelik artan desteğin uluslararası hukuk ve barış süreci açısından taşıdığı anlamı AA Analiz için kaleme aldı.
***
Fransa ve Birleşik Krallık’ın Filistin Devleti’ni tanımaya hazırlanması, diplomasi sahnesinde önemli bir dönüm noktası anlamına geliyor. Bu karar, Orta Doğu’da kalıcı barışın ancak iki devletli çözümle mümkün olabileceği yönündeki uluslararası uzlaşıyı güçlendiriyor ve küresel düzeyde etkiler yaratıyor. Elbette tanıma tek başına işgali sona erdirmeyecek, ancak ciddi bir hukuki ve siyasi ağırlık taşıyor. Filistin’in kendi kaderini tayin hakkını teyit ediyor ve İsrail’e açık bir mesaj veriyor: Filistin devletini reddetmek artık sürdürülebilir değil, uluslararası hukuka ve küresel mutabakata aykırı.
Bu adım, Avrupa’daki genel eğilimin bir parçası. İsrail’in sürekli genişleyen yerleşim politikaları ve müzakereleri reddetmesi, pek çok ülkeyi tavırlarını yeniden değerlendirmeye itmiş durumda. Filistin'in tanınmasının sembolik ve hukuki etkileri son derece önemli. Tanıma kararı Filistin’in uluslararası hukukta meşruiyetini güçlendirirken, Uluslararası Adalet Divanı’nın 9 Temmuz 2004 ve 19 Temmuz 2024 tarihli iki danışma görüşünde "yasa dışı" olarak tanımladığı İsrail işgaline doğrudan meydan okumaktadır.
ULUSLARARASI HUKUKTA TANIMANIN ANLAMI
Uluslararası hukukta bir devleti tanımak, o varlığın devlet statüsünü kabul eden siyasi bir eylemdir. Tanıma, 1933 tarihli Montevideo Devletlerin Hak ve Yükümlülükleri Sözleşmesi’nin 1. maddesinde yer alan, sürekli nüfus, belirlenmiş toprak, işleyen hükümet ve diğer devletlerle ilişki kurabilme kapasitesi gibi kriterlere dayanır. Filistin’in işgal altındaki topraklarının parçalı yapısı devletin tam anlamıyla işlevselliğini zorlaştırsa da, bugüne kadar 148 BM üyesi ülke tarafından tanınmış ve egemen bir devlet olarak meşruiyeti teyit edilmiştir.
Tanımanın, İsrail işgalini sona erdirmeyeceği ya da İsrail ile Filistin arasındaki sınır sorunlarını çözemeyeceği açık olsa da Filistin’in uluslararası platformlarda ve hukuki süreçlerdeki konumunu güçlendirecektir. Aynı zamanda İsrail’e, yerleşimlerin genişletilmesi, ilhak tehditleri ve iyi niyetli müzakerelerden kaçınma gibi mevcut politikalarının küresel normlarla bağdaşmadığını ve yaptırımlarla sonuçlanabileceğini net bir şekilde gösterir.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve BM Genel Kurulu, Filistin’in kendi kaderini tayin hakkını birçok kez teyit etti ve işgal konusunda uluslararası hukuka uyulması çağrısında bulundu. UAD şu anda iki kritik dosyayı görüşüyor. Bunlardan ilki olan Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı dava, uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunun ihlallerini, 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kapsamındaki suçlamalar da dahil olmak üzere, ele almaktadır. Diğer dosya ise, bölgede faaliyet gösteren BM kuruluşlarına, özellikle UNRWA’ya karşı İsrail’in hukuki yükümlülüklerine ilişkin bir danışma görüşü. Filistin’in daha fazla Batılı ve Avrupalı devlet tarafından tanınması, bu hukuki emsalleri pekiştirecek ve İsrail’in politikalarını uluslararası hukuk nezdinde daha da yalnızlaştıracaktır.
KOSOVA’NIN BAĞIMSIZLIĞI: TANINMA DEVLETİ NASIL ŞEKİLLENDİRİR?
Kosova örneği çarpıcı bir benzerlik ortaya koyuyor. Sırbistan’ın güçlü itirazlarına rağmen, BM üyelerinin çoğunluğunun tanıması sayesinde, Kosova fiili devletliğini pekiştirdi, uluslararası kurumlara katılım sağladı ve Sırbistan’ın artık geri çeviremeyeceği hukuki emsaller oluşturdu. Rusya ve Çin’in, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olarak, itirazlarını sürdürmesi nedeniyle bağımsızlığı hala tartışmalı olsa da geniş çaplı tanınma Kosova’nın egemenliğini fiilen kabul edilebilir hale getirdi.
Benzer şekilde, Filistin’in geniş çapta tanınması, devlet olma iddiasını güçlendirecek ve İsrail açısından onu anlamlı müzakerelerin dışında bırakmayı giderek daha imkansız hale getirecektir. Kosova örneğinde olduğu gibi, Filistin de BM Güvenlik Konseyi’nde Amerika Birleşik Devletleri’nin veto hakkını kullanması nedeniyle BM Şartı uyarınca tam üyelik elde edemeyebilir. Ancak etkili devletlerin diplomatik tanıması, Filistin’e gelecekteki müzakerelerde çok daha güçlü bir pazarlık gücü kazandıracaktır.
BATILI ÜLKELERİN ARTAN MUTABAKATI
Filistin Devleti'ni tanıma hususunda, Fransa ve Birleşik Krallık’a, Portekiz, Malta, San Marino ve Finlandiya gibi ülkeler de ekleniyor. İspanya, İrlanda, Norveç, Slovenya ve Belçika ise zaten tanıma yönünde somut adımlar atmış durumda. Geleneksel olarak temkinli davranan Kanada ve Avustralya bile tutumlarını yeniden gözden geçirebileceklerinin sinyalini veriyor. Bu ivme, İsrail’in iki devletli çözüme direncine duyulan tepkiyi yansıtıyor ve diplomatik süreci canlandırmaya yönelik daha geniş girişimlerle örtüşüyor. Avrupa Birliği’nin tanıma yönünde kademeli olarak ilerlemesi ise mevcut durumun -süregelen işgal, yerleşimlerin yayılması ve Filistinliler için siyasi bir ufkun bulunmaması- artık sürdürülemez olduğunu gözler önüne seriyor.
İSRAİL’E MESAJ: TANIMA, DİPLOMATİK BİR GERÇEKLİK TESTİDİR
Tanıma, İsrail’e karşı bir düşmanlık değil, uluslararası hukukun yeniden teyidi olarak görülmelidir. Oslo Anlaşmaları geçici bir çerçeve olarak öngörülmüştü, ancak aradan otuz yıl geçmesine rağmen İsrail, askeri kontrol, işgalci yerleşimlerin artırılması ve Filistin topraklarının parçalanması yoluyla Filistin’in kendi kaderini tayin hakkını zayıflatmayı sürdürüyor. Avrupa ülkelerinin Filistin’i tanıması ise, İsrail’in koşulları süresiz biçimde dayatamayacağını ve bunun mutlaka sonuç doğuracağını net bir şekilde ortaya koyuyor.
İki devletli çözüm, BM, AB ve önde gelen küresel güçler tarafından desteklenen tek yol olmayı sürdürüyor. Tanıma, müzakerelerin yerine geçmez, tam tersine, onların aciliyetini vurgular. Bu nedenle tanıma güçlü bir mesaj taşıyor: Filistin'in devlet olarak varlığını sürdürmesi bir taviz değil, haktır. Kosova örneğinde olduğu gibi uluslararası mutabakat sahadaki gerçekleri değiştirebilir. Barışın sağlanabilmesi için İsrail’in inkarın artık bir seçenek olmadığını kabul etmesi gerekir.
BARIŞTA BİR DÖNÜM NOKTASI
Fransa, Birleşik Krallık ve diğer Batılı ülkelerin Filistin’i tanıması yönündeki beklenti, çatışmanın diplomatik seyrinde kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor. Bu adım işgali hemen sona erdirmese ya da tüm sorunları çözmese de Filistin’in kendi kaderini tayin hakkının tartışmaya kapalı olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor.
İsrail artık değişen uluslararası mutabakata uyum sağlamak ya da artan yalnızlaşma ve olası yaptırımlarla yüzleşmek yönünde bir tercih yapmak zorunda. Zorluklarla karşı karşıya olsa da iki devletli çözüm hala barışın tek uygulanabilir yolu. Tanıma elbette sürecin sonu değil, ancak BM Şartı çerçevesinde adil ve kalıcı bir barışa giden yolda kritik bir adımdır.
[Dr. Blerim Mustafa, Fransa’da Rhône Üniversitesi’nde ve İsviçre’de Cenevre Uluslar Enstitüsü’nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi dersleri vermektedir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.