NİZAMETTİN BİLİCİ
Bir zamanlar köyler, bu ülkenin kalbiydi. Toprakta çalışmanın sessiz ritmi, akşamüstü tüten saman kokusu, ahırdan gelen buzağı sesi, taş evlerin arasından yankılanan çocuk kahkahası…
Bugün ise pek çoğunda sessizlik var. Kapıları kilitli evler, ot basmış yollar, camları kırık okullar ve toprağa küsmüş bir neslin izleri.
2000’li yılların başında Türkiye nüfusunun üçte biri köylerde yaşarken bugün bu oran yüzde 7’lerin altına düşmüş durumda. Tarımı sırtlayan omuzların yaş ortalaması 55’i geçti. Bu tablo yalnızca duygusal bir kayıp değil; gıda güvenliği, sürdürülebilirlik ve ekonomik bağımsızlık için büyük bir tehlike.
Tam da bu noktada, 2026 yılında devreye girmesi beklenen Köye Dönüş ve Tersine Göç Teşvik Paketi, Türkiye’nin geleceğini tamamen değiştirebilecek bir fırsat olarak karşımızda duruyor.
Peki bu dönüş gerçekten mümkün mü?
Ve başarılırsa neler değişir?
Köye dönüş mümkün mü?
Evet, mümkün. Fakat romantizmle değil, akıl ve planlamayla.
Beklentilere göre 2026 paketi; gençlere ve üretim yapmak isteyenlere hibe, faizsiz kredi, bedelsiz arazi tahsisi, köyde ev yapımı veya konut desteği, kırsal turizm ve yenilenebilir enerji projelerine teşvik gibi imkanlar sağlayacak.
Henüz resmi şartlar açıklanmış değil, fakat yönelim net:
Kırsal alan yeniden canlandırılmak isteniyor ve özellikle 40 yaş altı genç nüfus bu hamlenin lokomotifi olacak.
Tapusu olmayanlar için de uzun vadeli kira, kullanım tahsisi veya arazi devri gibi modeller konuşuluyor.
Bu da yalnızca parası olanların değil, hayali olanların da kapıyı çalabileceği anlamına geliyor.
Eğer dönüş başarılırsa ne olur?
Asıl büyük soru bu. Çünkü köye dönüş sadece insan taşımak değildir. Bir yaşam biçimini ayağa kaldırmaktır.
Köyler yeniden nefes almaya başlar
Terk edilmiş evlere ışık yanar, çocuk sesleri geri döner, okullar ve sağlık ocakları yeniden anlam kazanır. Köy, sadece bir yer değil; yaşayan bir topluluk olur.
Üretim çeşitlenir ve güçlenir
Tarım ve hayvancılığın yanında kırsal turizm, el sanatları, organik üretim, arıcılık, gastronomi rotaları ve güneş enerjisi gibi yeni gelir alanları doğar.
Köylü tek ürüne mahkûm olmaktan kurtulur.
Yerel ekonomi canlanır
Kooperatifler güç kazanır, ürünler markalaşır, gençler emeğinin karşılığını doğrudan alır. Şehir değil, köy kazanmaya başlar.
Toprağın bereketi ruhu da iyileştirir
Doğaya yakınlık, temiz hava, düşük stres… İnsan yeniden insan olduğunu hatırlar.
Şehirlerin yükü hafifler
Göç tersine dönünce altyapı krizi, kira baskısı ve işsizlik azalır. Nüfus dengesi sosyal barışı destekler.
Evet, bu dönüş mümkündür. Ancak bu, bir gecede olacak bir mucize değil; emek, kararlılık, hazırlık ve ortak akıl gerektirir.
Gerçekçi riskler
- Bürokrasi ve proje hazırlığı deneyimsizler için zorlayıcı olabilir.
- Ön finansman gerektiren yatırımlar bazıları için engel oluşturabilir.
- Bazı köylerde internet, sağlık ve ulaşım gibi altyapılar güçlendirilmeden dönüş kalıcı olamaz.
- Hibe kurallarına uyulmazsa geri ödeme yükü doğabilir.
Bu yüzden köye dönüş, tek başına bir ideal değil; bilinçli planlanması gereken bir yaşam projesidir.
Ama sormaya değer bir soru var
Köylere dönersek ne kazanırız?
Belki de cevap şu:
Köylere dönmek, ülkenin geleceğine dönmektir.
Toprağına sahip çıkan bir millet, hiçbir zaman başkasının sofrasında misafir olmaz.
Unutulan kökleri suladığımız gün, yeniden çoğalırız.
Belki hepimizin içinde bir çocuk hâlâ yaz tatillerinin köy sabahını özlüyor.
Toprak kokusunu, sobada kaynayan çayın buharını, ninelerimizin hafifçe açtığı pencereden giren serin rüzgarı…
Belki dönüş, bir nostalji değil; yeni bir başlangıçtır.
Demem o ki;
2026 köye dönüş programı, doğru uygulanırsa Türkiye’nin kaderini değiştirebilir.
Bu program, sadece ekonomik bir hamle değil; toprağa, üretime ve değerlerimize dönüş çağrısıdır.
Belki şimdi sormanın tam zamanıdır:
Biz köye dönersek, köy de bize geri döner mi?