Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yılı kutlama etkinlikleri kapsamında düzenlenen konferansa konuşmacı olarak Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez katıldı.

“Modern Zamanlarda Müslüman Olmak” konferansı düzenlendi. Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansa konuşmacı olarak Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez katıldı.

Kahramanmaraş Valisi Vahdettin Özkan, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör ile protokol mensupları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve vatandaşların katıldığı konferansta Prof. Dr. Mehmet Görmez, günümüzde Müslüman’ın nasıl olması gerektiği anlattı. Salonun hınca hınç dolu olduğu konferansın sonunda Başkan Güngör, Prof. Dr. Görmez’e Maraş İşi Bakır Tabak hediye etti.

Konferansa ilişkin değerlendirmede bulunan Başkan Güngör “Şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yılı kutlama etkinlikleri kapsamında Diyanet İşleri eski Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in teşrifleriyle düzenlenen “Modern Zamanlarda Müslüman Olmak” konulu konferans programını gerçekleştirdik. Valimiz Sayın Vahdettin Özkan ve hemşehrilerimizin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen konferansa katılımları için Sayın Başkanımıza teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

“ÇELİŞKİLİ DİNDARLIĞIMIZ İSLAM’IN YAYILMASI ÖNÜNDE ÖNEMLİ BİR ENGELDİR!”

Bu arada “Modern Zamanalarda Müslüman Olmak” başlıklı konferansında Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, özetle şunları ifade etti:

“Ümmet birlikteliği adına davet edildiği programlarda o şehre ait tüm  sivil toplum kuruluşlarının ortak imzalarını istiyorum. Kahramanmaraş bana Farabi'nin Erdemliler Şehri Medinet'ül Fazıla'nı hatırlatıyor.  Modern değil zor zamanlarda Müslüman olmak, kalabilmek konuşulmalı. Tevhitte, vahdette ısrar etmek gerekir.

Dünyada daima garip gibi, gurbette gibi yaşamak lazım. Günahtan, zulümden, kötülükten garip kalmak gerekir. Dünyayı karargâh kılmamalı, yolcu gibi olmalıdır Müslüman. Modernite insanlığın günah hali gibidir. Modern, post modern fark etmez İslam'ı tüm zamanların idrakine sunmalıyız.

Yaratılış hikmetini kaybetmiş, anlam, ahlak, düşünce krizi yaşayan bu zamanların, İslamin Müslümanlığına ihtiyacı vardır. Sahte dindarlıktan,  gurbet etmeliyiz,  uzaklaşmalıyız. İlmi çalışmalara adamak istiyorum geri kalan ömrümü. Herhangi bir sıfatım yoktur böyle bilinsin.

İslam'ın vahdeti, birlikteliği tüm siyasal parti ve tartışmalardan üstündür. Müslümanlara yönelik bir takım suçlamalar var. En önemlisi: Müslümanların ahlakta örnek olamaması... Merhamet yok, kan, zulüm, ziyan, parçalanmışlık var. Ümmetin bütün ocağına ateş düşmüşken, neden birlikte olamıyor, bir araya gelemiyoruz.

Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen peygamberin ümmeti insanlığa örnek olamıyor. Dindarlık alanımızda bir çelişki var. Kaçın Müslümanlardan, sığının İslam'a diyor Muhammed İkbal. Aliya: "Müslümanlar ahlakı takınmadan insanlığa örnek olamaz!" der.

İslam’ın dünyaya ilk birkaç yüzyılda hızla yayılmasının nedeni silahlı kuvvetleri değildi. Vicdanlara dokunan ahlakı idi.  İslam'ın dünyaya yayılmasında ahlaklı tüccarlar din adamlarından daha fazla katkı sağladılar.  Herakliyus Efendimizin herhangi bir konuda özellikle İslam'dan önce yalan söyleyip söylemediğini sorguladı.

Humusun Hz Ömer döneminde fethi ve yaşananlar bize örnek olmalı. Humus halkının Müslüman olması ahlaki sorumluluğa dayanır. Bizler şahit ümmetizdir. Adaleti gerçekleştirmek zorundayız. Çelişkili dindarlığımız İslam’ın yayılması önünde önemli bir engeldir. İbadette nicelik, takva ölçütü olamaz. Ruhen, kalben, ahlaken Sünnete uymayanın görünüşte uyması anlamsızdır. Kalbin sünneti oraya kibir, kin, öfke, nefret, serveti, şehveti sokmamak, kalbi istikamet üzere tutmaktır. Dilin, kalbin, gözün, düşüncenin sünnetinde Efendimize benzemek zorundayız.

Hacerül Esvet’e ulaşmak için insanlara zulmeden sünnet işlemiş olmaz. Yeryüzünün tamamı Allah'ındır. Ama yeryüzünde iki mekân Allah'ın evi olarak tarif edilmiştir. Allah'ın birinci evi Kâbe ve onun şubesi olan tüm mabetlerdir. Allah'ın ikinci evi de her müminin kalbidir. Sevgili Peygamberimiz Kâbe'ye şöyle hitap etmiştir: 'Ey Kâbe! Ne kadar hoşsun. Kokun ne kadar güzel. Şanın ne kadar yücedir. Bir müminin kalbinin hürmeti, saygınlığı senin saygınlığından daha yücedir.' demiştir. Bu sözden ilham alan Hazreti Mevlana şöyle demiştir: 'Kâbe, Azer oğlu İbrahim'in inşa ettiği bir binadır, fakat kalp Allah'ın inşa ettiği, Celil ve Ekber olan Allah'ın namazgâhıdır.

Yine, dine teslim olmadan Rahman’ın cennetini arama. Hakk’ın mührünü eline almadan Süleyman'ın mülkünü isteme. Madem hepimizin akıbeti ölümdür, öyleyse hiçbir Müslümanın kalbini kırmayı isteme. Müslümanın en zor zamanı, en güçlü olduğu zamandır. Hakk'ın mührünü aldıysan eline adil olacak, zulmetmeyeceksin. Eline güç devşiren Süleyman'ı, Neml Suresi'ni hatırlayacak. Güce sahip olunca karıncayı ezmeyeceksin! Çelişkili dindarlık bize yöneltilen en ağır suç maalesef.

Allah'a giden yolun önünü kapatıyoruz farkında mıyız? İhramlı iken sivrisinekler sizi mahveder fakat yasaktır öldüremezsin. Bu ibadet insanı terbiye eder.  Kötülük yok, cidal yok, zulüm yok... Din hocaların elinde cidal malzemesine döndü malesef. Utancımızdan hakkı söyleyemez olduk. İşlerimizi doğru düzgün yapamıyoruz. Remel ve hervele heybetli yürümenin hikâyesine bakmak lazım. Akılla remel, ahlakla hervele lazım.

Remel: Hacda, umrede ihramın bir ucunu sağ koltuğu altından alıp sol omuz üzerine atarak tavafın ilk üç devresinde adımları kısaltmak omuzları silkelemek suretiyle süratli ve çalımlı bir şekilde yürüme anlamında bir terim. Hervele: Fıkıh terimi olarak "hervele"; Mekke'de, Kâbe yakınlarında bulunan Safa ve Merve arasında sa'y ederken, iki tepe arasındaki vadiye gelindiğinde burayı süratlice geçmektir.

Bağdat'ı Afrika'yı Suriye'yi, yakıp yıkanlar bugün bize tabiatı koruma, insan hakları dersi veriyor. Müslüman olmayanlarda çelişki olabilir ama biz Müslümanlara yakışmaz. Maalesef Umreyi, Haccı işlediğimiz günahlar için günah çıkarma mekânlarına çeviriyoruz.  Ahlak, alışveriş esnasında ortaya çıkar. Dindeki, ameldeki çelişkilerimiz gençleri İslam'dan soğutuyor. Gençlerin, bize yönelttikleri çelişkili dindarlığa ait isyanlarını, eleştirilerini ciddiye almalıyız. Vicdan yarası ve bilinç yarası en kötü yaralardır.

Kamu vicdanında açılan yaralar gençlerin bilincini yaralıyor.  Bu yarayı açanlar dindarlar olunca gençler dindarlarla birlikte dine de soğuyor. Kur’an’da ahlak suresi, Hucurat Suresi var. Bu surede çiğnediğimiz bütün ahlak ilkeleri var.

· Bize ulaşan haberlerin doğruluğunu araştırmak zorundayız.

· İnsanların, kardeşlerimizin arasını düzeltmek zorundayız.

· Adaletli olmak zorundayız velev ki bir yakınımıza dokunsun.

· Kimsenin ayıplarını araştırmayacağız.

· Kimseyle dalga geçmeyecek, alaya almayacağız.

· Kimseye lakap takmayacağız, itibarsızlaştırmayacağız.

· Kötü zandan sakınmak zorundayız.

· İnsanların kusurlarını araştırmayacağız.

· Gıybet etmeyeceğiz.

Maalesef kardeşlerim burada sayılan ahlak ilkelerini kaybettiğimiz için toparlanamıyoruz.

· Modern dönemde insanlığı üç illet teslim aldı: 1) Seyretme, 2) Seyredilme Tutkusu, 3)Tecessüs

· Allah bizden gözümüzle kalbimizle aklımızla idrak etmemizi istiyor. Modern dönem ise idraki yalnızca görsel olana indirgemiştir.

· Allah’a giden yolu kapatanlar her zaman kâfirler değildir. Müslümanlar da (Muhammed Gazali’nin deyimiyle)”et-tedeyyinü’l-meğşuş” (çelişkili dindarlıkla ) ile Allah’a giden yolu kapatabilirler.

Son olarak konuşmayı toparlama niyetine Hadid Suresini hatırlayalım. Bu surede Allah üç şeye vurgu yapar:

  1. Kitap, insanın hiçbir zorlama olmadan, yani sadece ahlakı ve vicdanı ile yapması gerekenleri yapmasını, yapmaması gerekenleri ise yapmamasını ifade eder. Yani ahlaka işaret eder.
  2. Mizan, yani terazi ise ölçüdür, dengedir. Her şeyi gereği kadar ve sınırında tutmaktır. Bu da sınırların bilinmesini ve duygular karışmadan onların korunmasını gerektirir ki, bu da hukuktur. Çünkü her insan vicdanı ve bilgisi ile yani salt ahlakla bu sınırları bilip gözetemeyebilir. Onun için hukuk vardır ve onun için adaletin simgesi terazidir/mizandır.
  3. İse demirdir. Demir ülke içinde hukuki yaptırımları, dışa karşı ise gücü ve savunmayı, silahı ifade eder. Bu olmadan ne kendi içinizde nizamı sağlayabilirsiniz, ne de düşmanlara karşı varlığınızı koruyabilirsiniz. Surenin adının da Hadîd/Demir olduğunu hatırlayalım.

Nizam-ı, düzeni sağlamak istiyorsanız bu üçü arasındaki dengeye dikkat etmek zorundasınız. Eğer mizanı, adaleti bırakırsak demir kitabı parçalar. Eğer kitabı bırakırsak demir mizanı yok eder bu da zulme dönüşür. Her iki durumda düzen bozulur, helak başlar.”

Editör: TE Bilisim