Dr. Adam Yousef

İstanbul, AA

Büyük Londra İdaresi Ekonomi Dairesi Başkanı ve Cambridge Üniversitesi'nde Politika Uzmanı Dr. Adam Yousef, Trump yönetiminin son dönemde imzaladığı milyar dolarlık ticaret anlaşmalarını ve bunların küresel ekonomi ile jeopolitik dengeler üzerindeki etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Her Parlayan Şey Altın Değildir

7 Ağustos'ta ABD Başkanı Donald Trump'ın pek çok ülkeden gelen ürünlere uyguladığı yeni gümrük tarifeleri yürürlüğe girdi. Bundan önce Trump yönetimi, Avrupa Birliği (AB), Birleşik Krallık ve Japonya'nın da aralarında bulunduğu çeşitli ülkelerle bir dizi anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşmalar akıllara şu soruları getiriyor:

Ø Neden kabul edildiler?

Ø Taraflar hangi kazanımları hedefledi?

Ø Bunların hayata geçirilmesi gerçekten mümkün mü?

Ø Anlaşmalar, gelecekte yeni gümrük tarifeleri ve ekonomik anlaşmazlıkların önüne geçebilir mi?

Uzlaşma ihtiyacı

Türkiye'nin şah hamlesi: Oruç Reis
Türkiye'nin şah hamlesi: Oruç Reis
İçeriği Görüntüle

Anadolu Ajansı için yazdığım başka bir yazıda, Trump yönetiminin gümrük tarifelerine ilişkin söylemini sertleştirmesiyle birlikte ülkelerin ya ellerindeki ABD Hazine tahvillerini artırmaya (ileride satmak üzere) yöneldiğini ya da mevcut varlıklarını satma tehdidinde bulunduğunu belirtmiştim. 37 trilyon doları aşan ulusal borç, yaklaşan ekonomik yavaşlama ve artan enflasyon riski, Amerika Birleşik Devletleri'ni kırılgan bir noktaya sürüklüyor. Buna, Trump yönetiminin anketlerde geride olduğu iç siyasi tablo ile Avrupa ve Orta Doğu'da süren savaşlar ve derinleşen küresel kutuplaşma da eklendiğinde, ortaya hem içeride hem dışarıda baskının arttığı bir durum çıkıyor.

Bu arada büyüme beklentileri görece zayıf olan birçok ülke, ABD'nin hala dünyanın en büyük ithalatçısı olması gerçeğinden hareketle Amerikan gümrük tarifelerinin ihracatları üzerindeki etkisini azaltmaya çalışıyor. Vietnam, Endonezya ve Çin gibi ülkeler, büyüme stratejilerini imalat ürünleri ihracatına dayandırmış durumda ancak Trump yönetimi, üretimi yeniden ülke içine taşımak amacıyla bu ürünleri doğrudan hedef alıyor. Avrupa ülkeleri ise ABD'nin ulusal çıkarları açısından kritik gördüğü sektörlerde (örneğin, otomotiv ve çelik) tarifelerin etkisini hafifletmeye çalışırken, bazı ortaklar (örneğin, BAE), öncü endüstrilerdeki yeni faaliyetlerini büyütmek için Washington'dan destek arıyor. Tüm bu dinamikler, tarafların anlaşmaya varmasını ve ihtiyaç duyulan istikrarı yeniden tesis etmesini kaçınılmaz hale getirdi.

Ticaret ve tarifelerin ötesinde

Anlaşmaların arka planına dair hala tüm ayrıntılara sahip değiliz. Yine de açıklamalara yakından bakıldığında, kapsam ve büyüklükleri insanı şaşırtacak düzeyde. Örneğin,

Ø BAE ile yapılan anlaşma, havacılık, alüminyum, enerji ve yapay zeka alanlarını kapsayan 200 milyar dolarlık ticari anlaşma sağlıyor.

Ø AB ile yapılan anlaşma, 2028'e kadar ABD'den 750 milyar dolarlık enerji alımını ve ülkeye 600 milyar dolarlık yatırım yapılmasını taahhüt ediyor.

Ø Japonya ile yapılan anlaşma ise enerji, yarı iletkenler, kritik maden çıkarımı ve ilaç sektörü gibi kritik alanlara 550 milyar dolarlık yatırım yapılmasını öngörüyor.

Bu duyurular yalnızca gümrük tarifeleriyle sınırlı değil. Dolayısıyla bunları "ekonomik işbirliği anlaşmaları" olarak nitelendirmek daha isabetli olur, zira tarife dışı engeller, yatırımlar ve sektörlere özel kapsamlı işbirlikleri gibi çok çeşitli meseleleri kapsıyorlar. Bu durum, Trump yönetiminin müttefik ya da rakip diğer ülkelerle ekonomik ilişkilere stratejik bakışla yaklaştığını gösteriyor. Gümrük tarifeleri ve ticaret politikaları, ABD'ye siyasi, ekonomik ve endüstriyel avantajlar sağlamak için kullanılan daha geniş bir araç setinin parçaları. Üstelik Trump yönetimi, bu ülkeler için Mart 2025 öncesine kıyasla daha yüksek tarife oranlarını korudu (BAE: yüzde 10, Japonya: yüzde 15, AB: yüzde 15). Kısacası, bu anlaşmalar tarifesiz ticaret anlamına gelmiyor.

Vurgulanması gereken bir diğer unsur ise açıklanan rakamların olağanüstü büyüklüğü. Örneğin, Japonya'nın taahhüt ettiği 550 milyar dolar, ülkenin yıllık gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık yüzde 14'üne ve dünyanın en büyük emeklilik fonu olan Japonya Devlet Emeklilik Yatırım Fonu'nun yönettiği toplam varlıkların yüzde 32'sine karşılık geliyor. Bu denli büyük rakamların gerçekte hayata geçirilmesi zor görünüyor, aynı durum diğer bazı duyurular için de geçerli.

Bu durum, anlaşmalardaki rakamların asıl odak noktası olarak görülmemesi gerektiğini net biçimde ortaya koyuyor. ABD açısından bakıldığında, Körfez ülkeleriyle yapılan anlaşmalar mevcut ekonomik ve güvenlik ortaklıklarını güçlendirmenin yanı sıra Çin'in bu ülkelerle geliştirdiği siyasi, askeri ve ekonomik yakınlaşmaya karşı bir denge unsuru oluşturmayı hedefliyor. AB ile yapılan anlaşma ise Avrupa'nın ABD enerji ithalatına bağımlılığını artırmayı, ABD'nin AB pazarına erişimini korumayı ve yüzde 15'lik gümrük vergisi ile Amerikan şirketlerine sağlanan korumaları sürdürmeyi amaçlıyor. Diğer ülkeler açısından ortak nokta ise ihracatlarındaki tarife oranlarını düşürürken ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik desteğini güvence altına almak.

Geleceğe bakış

Peki, bu anlaşmaların geleceği var mı? Geleceği kesin biçimde öngörmek neredeyse imkansız olsa da tarafların zaman içinde bu metinleri değiştirmeyi ya da yerlerine yenilerini koymayı tercih edebileceği bir senaryo mümkün. Nitekim, ABD-AB anlaşması şimdiden önde gelen Fransız ve Alman siyasetçilerin sert eleştirilerine hedef olmuş durumda. Ayrıca, ABD'li tüketicilerle yapılan son anketler de mevcut ticaret politikasına yönelik memnuniyetsizliğin arttığını gösteriyor.

Trump yönetiminin ilk döneminde Meksika ve Kanada ile yürürlükte olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın (NAFTA) yerini ABD-Meksika-Kanada Anlaşması'nın (USMCA) almasına zaten tanık olduk. Bu nedenle mevcut anlaşmaların, kalıcı belgeler ya da gelecekteki gümrük tarifelerine karşı sağlam birer güvence olarak görülmesi pek mümkün değil. Ekonomik milliyetçiliğin ve jeostratejik rekabetin giderek tırmandığı bir dönemde, taraflar arasındaki anlaşmazlık ihtimali her zaman masada olacaktır.

[Dr. Adam Yousef, Büyük Londra İdaresi Ekonomi Dairesi Başkanı ve Cambridge Üniversitesi'nde Politika Uzmanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.​​​​​