Mehmet Emin Cengiz / İstanbul, AA
Al Sharq Strategic Research Araştırmacısı Mehmet Emin Cengiz, Orta Doğu'daki İsrail'in şiddetinin ve Gazze’deki ateşkes kararının Suriye'ye yansımalarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
7 Ekim 2023’te Hamas’ın "Aksa Tufanı" operasyonu ve sonrasında İsrail’in buna orantısız yanıtıyla yaşananlar Orta Doğu’nun jeopolitiğini kökten değiştirmekle kalmadı aynı zamanda uluslararası toplumun bayraklaştırdığı pek çok şiarın askeri güç ve teknolojik üstünlük karşısında yok hükmünde olduğunu da gözler önüne serdi. Son iki senede Orta Doğu’daki gelişmeler eski ezberleri bozarken, bölgedeki güç dengesini İsrail lehine değiştirdi. İran ve desteklediği örgütler, 7 Ekim sonrasında güçlerinde kayda değer bir gerileme yaşadılar. Her ne kadar bugün İsrail’e karşı bütün dünyada bir nefret seli oluşmuş olsa, Tel Aviv bugün neredeyse bütün bölge ülkeleri tarafından bir tehdit olarak kodlansa ve diplomatik manada Filistin Devleti için sembolik bazı kazanımlardan söz edilebilse de Gazze neredeyse topyekûn bir yıkıma uğradı. İsrail, 7 Ekim’de uğradığı şokun akabinde Gazze’de tam teşekküllü bir soykırıma girişti. İki yıllık bir soykırımın ardından nihayet, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde ABD Başkanı Donald Trump’ın öncülük ettiği ve Türkiye’nin de paydaşı olduğu bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Gazze için varılan uzlaşı muğlaklıklar taşısa ve İsrail’in savaşı kesin olarak sonlandırıp sonlandırmadığı belirsizliğini korusa da her geçen gün Tel Aviv’in Gazze soykırımına kaldığı yerden ve bütün gücüyle geri dönmesi zorlaşıyor.
İsrail şiddeti Suriye'de neleri değiştirdi?
Suriye’de Esed rejiminin devrilmesinin akabinde İsrail neredeyse bine yakın saldırı düzenleyerek Şam’ın İsrail’e ileride bir tehdit olmasının önüne geçmeye çalıştı. Ayrıca Esed rejiminin düşüşü sonrası, İsrail 1974 yılında imzalanan ‘‘Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın’’ artık geçersiz olduğu iddiasıyla Suriye’nin güneyindeki işgalini genişletti. İsrail ve İran arasındaki 12 Gün Savaşı’nda da Suriye’nin güneyi savaşın bir parçası oldu. İsrail uçakları ve İran dronları Suriye’nin güneyinde defalarca kez karşı karşıya geldiler. İsrail’i caydırabilecek hava savunma sistemlerinden yoksun ve egemenliğini tam olarak sağlayamamış Şam için bu karşılaşmalar çetin bir sınama niteliğinde.
İsrail karşısındaki dezavantajlı pozisyonları gereği Suriyeli yetkililer, 1974 anlaşmasına benzer bir anlaşma yapabilme amaç ve ümidiyle Azerbaycan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) aracılığıyla Bakü ve Paris’te defalarca yüz yüze görüşmeler gerçekleştirdiler. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Şara, İsrail ile görüşmelerin ileri bir aşamaya vardığını doğrudan doğruya dillendirdiyse de bugüne kadar İsrail, Şam ile bir anlaşma yapmaya yanaşmış değil. Suriye’nin askeri zayıflığının farkında olan İsrail, Şam’ın ülkenin güneyinde egemen bir konuma gelmemesini kesinleştirecek ve İsrail’e askeri bir tehdit oluşturmayacağını garanti altına alacak kapsamlı bir anlaşmayı muhatabına dikte etmeye çalışıyor. Tabiri caizse İsrail, Suriye’nin güneyinde Dürzi dini lider Hikmet El-Hecri ve destekçileri üzerinden oluşturduğu nüfuzu ve askeri operasyon serbestisini yitirmek istemiyor. Suriye’nin Ürdün ve ABD ile Süveyda’daki krizi bitirmek için hazırlayıp duyurduğu yol haritası bugüne kadar fiiliyata dökülemedi. Temmuz ayında yaşananlar sonrası Süveyda büyük oranda Hecri ve taraftarlarının kontrolünde bulunuyor. Süveyda’daki muhtelif askeri oluşumların Hecri liderliğinde ‘Ulusal Muhafızlar’ adı altında bir yapıda birleşmeleri de durumu daha çetrefilli hale getirdi. Dolayısıyla Süveyda’daki denklemin yakın vadede değişmesi zor görünüyor.
Bahse konu sebeplerle ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın bugüne kadarki çabalarına rağmen, İsrail ve Suriye arasında bir güvenlik anlaşması imzalanamadı. Yakın zamanda imzalanması da pek muhtemel durmuyor. Ahmed Şara’nın Ekim ayının ortasında tarihi bir ziyaret yaparak Kremlin’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya gelişinde Rus güçlerinin Suriye’nin güneyinde İsrail’e karşı bir önlem olarak konuşlanmasını isteyeceğine dair medyaya yansıyan iddialar, Şam’ın da bu durumun idrakinde olduğunu gösteriyor. İsrail-Suriye cephesinde bunlar yaşanırken, Tom Barrack’ın öncülüğünde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam arasında yapının Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda görüşmeler devam ediyor. Yakın zamanda Mazlum Abdi ve Ahmed Şara arasında Şam’da bir görüşme gerçekleşti. Akabinde bir SDG heyeti Şam’a giderek entegrasyonun detayları için müzakerelerde bulundu. Yine ilk bilgilere göre de taraflar arasında entegrasyon konusunda sözlü bir mutabakata varıldı. Bu gelişmelere ve PKK’nın Türkiye’de silah bırakması ile başlayan sürece paralel şekilde başta Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani olmak üzere pek çok Suriyeli yetkili Türkiye’yi ziyaret ederek SDG’nin entegrasyonu konusunda bir eşgüdüm yakalamaya çabalıyor.
Değişen Suriye dış politikası ne söylüyor?
Suriye bağlamında not edilmesi gereken bir başka mevzu da yakın zamanda ülkede gerçekleşen parlamento seçimleri. Seçimin yapılış şeklindeki tartışmalar bir kenara bırakılacak olursa, parlamentonun oluşturulmasının Şara yönetiminin meşruiyetini artıracağı ortada.
Bunların yanında 8 Aralık’ta jeopolitik kimliği değişen Suriye komşularıyla giderek daha sağlam ilişkiler kurmanın peşinde. Örneğin İran’ın ülke siyaseti üzerinde kayda değer bir ağırlık kurduğu Irak ile Suriye arasında enerji dosyası üzerinden bir yakınlaşma aranıyor. Benzer şekilde Suriye, inişli çıkışlı bir ilişkiye sahip olduğu Lübnan ile de bağlarını güçlendirmeye çabalıyor. Hatta Ahmed Şara ‘‘Lübnan ile yeni bir sayfa açmak için hakkım olmasına rağmen Hizbullah’ı bile 8 Aralık sonrasında eleştirmedim’’ dedi. İki ülkenin bakanları arasında Beyrut-Şam trafiği hızlanmış halde. Şam’ın Lübnan’da tutuklu bulunan ve Esed karşıtı oldukları bilinen mahkumları serbest bıraktırma üzerinden iki başkent arasında bir yumuşama aradığı görülüyor. İki ülke arasındaki kara ve deniz sınırları gibi sorunların ise bir süre daha öteleneceği anlaşılıyor. Beyrut ile ilişkiler de momentum kazanırsa Şam, Tahran dışındaki bütün bölge başkentleriyle işler bir diplomatik ilişkiye sahip olacak.
Sözün özü, Suriye dış politikasında ABD ve Rusya gibi büyük güçler arasında denge arayan, komşularıyla güçlü diplomatik bağlar kurmaya çalışan, bölgesel çatışmalardan uzakta kalmaya çabalayan, kendi iç siyasi problemlerine odaklanıp ülke içi bütünlüğünü korumak isteyen, istikrarını ve kalkınmasını öncelemeye çalışan, bunun bir çıktısı olarak da yeniden inşa, ekonomi, enerji gibi dosyalarda ilerlemeye yoğunlaşan bir görüntü veriyor. Ne var ki Levant bölgesinde belirmeye başlayan yeni düzende sorunlardan azade kalabilmek Şam için bir hayli çetrefilli bir test olmaya devam edecektir. Gazze’de ateşkes kalıcı olduğu takdirde İran-İsrail çatışmasının yeniden alevlenme olasılığı, özellikle de Haşdi Şabi üzerinden Irak’ın da önümüzdeki süreçte askeri bir müdahaleye maruz kalma ihtimali Suriye’nin güneyinin yeniden gündeme gelmesine sebebiyet verecektir. SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu noktasında aşılması gereken tümsekler ve Süveyda’da kronikleşmeye doğru giden vaziyet de Suriye için önümüzdeki süreçte daha ciddi meydan okumalar yaratabilir.
[MEHMET EMİN CENGİZ, Al Sharq Strategic Research'de Araştırmacı olarak görev yapmaktadır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.