Doç. Dr. Serhan Afacan / İSTANBUL, AA

İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan, İsrail'in Filistin topraklarındaki işgalinde son durumu ve Netanyahu'nun son hamlelerini AA Analiz için kaleme aldı.

Kalıcı barış inşasında Türkiye Modeli
Kalıcı barış inşasında Türkiye Modeli
İçeriği Görüntüle

***

Filistin Işgalinde Son DurumGeride kalan on gün, İsrail’in Filistin üzerindeki saldırganlığı ekseninde önemli gelişmelere sahne oldu. Bu zaman zarfında bir yandan Gazze’deki katliamına devam eden Binyamin Netanyahu hükümeti diğer yandan da 9 Eylül’de Hamas’ın Doha’da bulunan ofisine, Hamas Siyasi Büro yetkililerini öldürme amacıyla bir saldırı düzenledi ve hedefine ulaşamasa da 6 sivili katletti.

7 Ekim’den sonra 11 Kasım 2023 ve 11 Kasım 2024’te Riyad’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Ortak Zirvesi, bu saldırı üzerine dayanışma amacıyla 15 Eylül’de bu defa Doha’da yapıldı. Saldırının kınandığı zirvede, İsrail’in amacının Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıyı durduracak, işgali sona erdirecek ve Filistin halkının acılarına son vererek meşru ve vazgeçilmez haklarını koruyacak adil ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için sarf edilen ciddi çabaları baltalamak olduğu vurgulandı.

Zirvenin ardından yayımlanan 25 maddelik bildiride de dikkat çekici mesajlara yer verildi. 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletine yapılan vurgunun yanı sıra Filistin halkını öz topraklarından çıkarmaya dönük bütünüyle uluslararası insani hukukun ihlali mahiyetindeki girişimlerin bir etnik temizlik politikası olduğunun hatırlatılması önemli olmakla beraber bildirinin 10. maddesi de bilhassa dikkat çekiciydi: “Bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan İsrail’in, bölgede yeni bir ‘fiili durum dayatma’ planlarına karşı durulması ve bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini tekrar ederiz.”

Ne var ki İsrail bu zirvenin ardından da saldırılarını sürdürdü ve 16 Eylül’de Gazze Şeridi’nin kuzeyinde bulunan Gazze kentine kara saldırısı başlatıp hastaneler dahil sivil alanları bombalayarak en az 83 Filistinliyi daha öldürdü. Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın sosyal medya hesabından yaptığı “Gazze yanıyor. Görev tamamlanana kadar pes etmeyecek ve geri adım atmayacağız” paylaşımı, Tel Aviv’in soykırımcı motivasyonunun en mahut ifadesiydi.

Filistin topraklarındaki işgalde son durum ne?

Nitekim zorunlu tahliye uyarıları nedeniyle yüzlerce Filistinli aile, “ölüm yolu” olarak nitelendirilen yolu takip ederek canhıraş şekilde kuzeyden güneye doğru göç etmek durumunda kaldı. Hareketlilik halen devam ediyor. Ne var ki Gazze Şeridi’nin merkez ve güneyindeki durum kuzeyden daha iç açıcı değil. Halihazırda İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de katlettiği sivil sayısı 65 bini geçmiş bulunuyor.

Gazze Şeridi’nde bunlar yaşanırken Netanyahu Filistin topraklarının büyük bölümünü oluşturan Batı Şeria’da da gövde gösterisi yapmayı sürdürdü. 8 Eylül’de işgal altındaki Doğu Kudüs’ün girişindeki Ramot Kavşağı’nda düzenlenen silahlı saldırıda 6 İsrailli hayatını kaybetmişti. Bu olay üzerine bölgedeki Filistinliler üzerindeki tasallut ve tedhişini artıran İsrail, Batı Şeria’da 15 Eylül’den bu yana 186 Filistinliyi öldürdü. Ayrıca İsrail’e ait silahlı unsurlar, bölgede Filistinlilere ait 8 evi ve başka farklı yapıları yıktı, birçok sivili yerinden etti ve El-Halil kentindeki bir okula yıkım kararı çıkarırken diğer iki okula da baskın düzenledi.

Diğer yandan yerleşimci adı verilen işgalci terör unsurları da Filistinlilere saldırılar düzenledi. 13 Eylül’de Ramallah’ın doğusunda bulunan Deyr Cerir köyü girişine ateş açan bu terör unsurları Muhammed İsa Ahmed Alevi adlı 21 yaşındaki Filistinli genci şehit etti. İsrail silahlı unsurlarının bölgenin genelindeki taciz ve saldırıları da halen devam ediyor.

Bölgede bunlar yaşanırken Netanyahu, resmi ziyaret için bulunan ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile birlikte Mescid-i Aksa’nın güneyindeki Silvan kasabasının altında bulunan ve “arkeolojik” çalışmaların yürütüldüğü tünelde “sembolik kazı” yaptı. Rubio’nun “Belki de gezegendeki en önemli arkeolojik alanlardan biri” olarak tanımladığı yerde konuşan Netanyahu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak “Burası bizim şehrimiz. Erdoğan, senin şehrin değil. Her zaman bizim olacak, bir daha bölünmeyecek” ifadelerini kullandı.

Son olarak Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, 16 Eylül’de dünya kamuoyuyla oldukça önemli bir rapor paylaştı. Birleşmiş Milletler’in (BM) insan haklarından sorumlu en önemli organı olan İnsan Hakları Konseyi tarafından İsrail’in Filistin’de işlediği uluslararası hukuk ihlallerini araştırmak üzere kurduğu komisyon, İsrail’in Filistinlileri öldürmek, ciddi bedensel veya zihinsel zararlara maruz bırakmak, fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldırıcı adımlar atmak ve doğurganlığını engellemek gibi saldırganlıklarla Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan 4 eylemi irtikap ettiğini tespit etti.

Bu raporun İsrail saldırganlığını sonlandırması mümkün olmasa da İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde görülmekte olan dava ve soruşturmalara etki etmesi bekleniyor. Peki aşırılık yanlısı Netanyahu’nun soykırım kabinesi, Gazze ve Batı Şeria’daki bu hamlelerle ne elde etmek istiyor?

İsrail neyin peşinde?

Kendisini İsrail’deki “en iyi stratejist” olarak gören Netanyahu’nun Filistin konusunda “nihai” bir çözüm arayışında olduğu aşikar. Bu yaklaşım bir yandan Gazze’yi insansızlaştırmayı diğer yandan da Filistin ve Filistinliler adına mücadele verebilecek her türlü yapıyı ortadan kaldırmayı gerektiriyor. Böyle bir yaklaşım güvensiz ve kuşkusuz bir karaktere sahip olan Netanyahu’yu en çok korktuğu şeyi ertelemesini sağlıyor: Büyük “tavizler” vermek.

İsrail Başbakanı, selefleri Menachem Begin’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesi, Ehud Barak’ın 2000 yılında Camp David’de Yaser Arafat’a nihai bir barış anlaşması teklif etmesi ya da Ariel Şaron’un 2005’te Gazze’den tek taraflı olarak çekilmesi gibi adımların hiçbirinin iyi sonuçlanmadığını düşünüyor. Bu nedenle, bir bölgedeki süreç devam ederken diğer bir bölgede yeni bir fiili durum dayatıyor. Zaten İsrail böyle hareket ederek bugünlere geldi. Bunlar dikkate alınınca Netanyahu’nun Gazze-Batı Şeria özellikle de Kudüs hattında oynadığı oyunun ve verdiği mesajın bir amacının olduğu anlaşılıyor: Gazze’yi ilhak etmemek karşılığında Batı Şeria’daki “fiili durumu” kabul ettirmek.

Hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu yaklaşım, normal koşullarda ve normal bir devletin sürdürebileceği bir politika değil. Ancak narsistik karakteristik özelliklerinin yanı sıra ABD’nin askeri ve siyasi desteği, uluslararası hukuku göz ardı etme “lüksü” ve Rusya’nın Ukrayna konusundaki tutumu Netanyahu’yu cesaretlendiriyor.

Diğer bir ifadeyle, Netanyahu açısından İsrail’e bütüncül bir çatışma ortamının dayatılması bütüncül bir çözümün dayatılmasından daha yönetilebilir bir şey. Bu nedenle de İsrail elini tetikten çekmiyor ve bölgede herhangi bir yeri hedef alabileceği mesajını vermekten çekinmiyor. Bu, yukarıda zikredilen imkanlara sahip olmayan bölge devletlerinin mücadele etmesi güç bir yaklaşım. Bu noktada ya İsrail’in dayattığı fiili durumlara karşı başka bir gerçeklik dayatmak ya da çözümü müzakerede aramak gerekiyor.

Dolayısıyla İİT ve Arap Birliği ortak zirvesinde de dile getirildiği üzere İsrail saldırganlığının amacı “kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için sarf edilen ciddi çabaları baltalamak” ise bu durumda müzakereye taraf ülkelerin bu çabaları süratle bir noktaya taşıması gerekmektedir. Zira İsrail’in son hamlelerinin amacının bölgeyi savaş ile barış arasında güvensiz bir ortama hapsetmek olduğu görülüyor.

[Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.