Kahramanmaraş’ta kaçak yapılar meselesi, ne yazık ki yıllardır konuşulan ama bir türlü köklü şekilde çözülemeyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Herkes biliyor, herkes görüyor ama çoğu zaman sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Oysa bu sessizlik, sadece şehir estetiğini değil, insan hayatını da tehdit eden bir alışkanlığa dönüşmüş durumda.
Son yıllarda bu tabloyu en net gördüğümüz yerlerin başında Ahir Dağı’nın etekleri ve Menzelet Barajı çevresi geliyor. Neredeyse Ahır Dağı’nın her bir köşesinden tutun da Menzelet Barajı’nın etrafına kadar uzanan geniş bir alanda, kaçak yapılar adeta mantar gibi çoğaldı. Tarım alanları, su havzaları, orman sınırları hiçe sayılarak yapılan bu yapılar; sadece görüntü kirliliği yaratmıyor, aynı zamanda doğayı, su kaynaklarını ve geleceğimizi de tehdit ediyor. Baraj çevresinde yükselen kaçak evler, günü kurtarma anlayışının en somut örneği. Bugün “bir ev yaptım, kimse ses çıkarmadı” diye sevinenler, yarın aynı barajın kirlenen suyunu kullanmak zorunda kalacaklarını görmezden geliyor. Ahır Dağı’na hoyratça atılan her beton, Kahramanmaraş’ın nefesinden çalınan bir parça aslında. Eğer bugün bu kaçak yapılaşmaya dur denmezse, yarın ne korunacak bir doğa ne de güvenle yaşanacak bir şehir kalacak.
6 Şubat depremlerinin ardından hepimiz çok acı tecrübeler yaşadık. Betonun, demirin, mühendisliğin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gördük. Buna rağmen hâlâ kaçak yapılaşmanın devam ettiğini görmek, insanın içini acıtıyor. Çünkü kaçak bir yapı sadece sahibini ilgilendirmiyor; yanındaki binayı, o sokakta yaşayan herkesi, hatta bütün şehri ilgilendiriyor.
Bu noktada sadece vatandaşı suçlamanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Kaçak yapı varsa, mutlaka göz yuman da vardır. Denetim mekanizmalarının yetersizliği, zamanında müdahale edilmemesi ve “sonra bakarız” anlayışı, bu sorunun büyümesine zemin hazırlıyor. Kaçak yapıya en başta izin verilmezse, yıllar sonra yıkım kararı almak, mağduriyet konuşmak zorunda kalmayız.
Bir diğer önemli mesele ise “imar affı” beklentisi. Ne yazık ki bu beklenti, kaçak yapılaşmayı adeta teşvik ediyor. “Nasıl olsa af çıkar” düşüncesi, kurallara uyan vatandaşın hakkını gasp ederken, kuralsızlığı ödüllendiriyor. Oysa şehir dediğimiz şey, kurallarla, planlamayla ve ortak akılla ayakta durur.
Kahramanmaraş yeniden ayağa kalkmaya çalışırken, geçmişin hatalarını tekrarlama lüksümüz yok. Bu şehir, sağlam zemine sadece betonla değil, doğru kararlarla da kavuşmalı. Kaçak yapılar konusunda tavizsiz bir duruş sergilenmeli; kim olursa olsun, hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun, kuralsızlığa izin verilmemeli.
Benim düşüncem net: Kaçak yapı, bir “çözüm” değil, ertelenmiş bir felakettir. Bugün görmezden gelinen her kaçak yapı, yarının büyük acılarına davetiye çıkarır. Kahramanmaraş bunu bir kez daha kaldıramaz.
Artık “idare eder” değil, “doğru olan” yapılmalı. Çünkü bu şehirde atılan her yanlış adımın bedelini, eninde sonunda hep birlikte ödüyoruz.