Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 23

CÜZ 23

Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 30 Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 30

Ondan sonra kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de. ﴾28﴿ (Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüverdiler. ﴾29﴿ O kullara yazıklar olsun! Kendilerine bir peygamber gelmeye görsün, onu mutlaka alaya alırlardı. ﴾30﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi! ﴾31﴿ Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek. ﴾32﴿ Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan (yaptıkları yiyecekleri) yiyorlar. ﴾33﴿ Orada nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, içinde gözelerden su fışkırttık; ﴾34﴿ Onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi? ﴾35﴿ Toprağın bitirdiklerini, kendilerini ve daha bilmedikleri nice şeyleri çifter çifter yaratan Allah her türlü eksiklikten uzaktır. ﴾36﴿ Gece de onlar için açık bir kanıttır. Gündüzü ondan çekip alırız da karanlıkta kalıverirler. ﴾37﴿ Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. ﴾38﴿ Ay için de menziller belirledik; sonunda o, hurma salkımının (ağaçta kalan) yıllanmış sapı gibi olur. ﴾39﴿ Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider. ﴾40﴿ Onları ve nesillerini yüklü gemide taşımamız ve binecekleri benzer araçlar yaratmamız da kendileri için açık bir kanıttır. ﴾41-42﴿ Dilesek onları suda boğarız, kimse de onların yardımına koşamaz ve artık ­kurtarılamazlar. ﴾43﴿ Ama tarafımızdan bir rahmet ve belli zamana kadar faydalanma fırsatı vermemiz başkadır. ﴾44﴿ Onlara “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki rahmet göresiniz” dendiğinde (aldırış etmezler). ﴾45﴿ Onlara rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, illâ da ondan yüz çevirirler. ﴾46﴿ Onlara, “Allah’ın size verdiği rızıktan başkaları için de harcayın” dendiğinde, inkârcılar müminlere derler ki: “Dilese Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz! Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz.” ﴾47﴿ Ve şöyle derler: “Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?” ﴾48﴿ Onlar, besbelli ki, birbirleriyle uğraşırken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar! ﴾49﴿ İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler. ﴾50﴿ Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar. ﴾51﴿ Derler ki: “Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!” ﴾52﴿ Olup biten yalnızca bir ses! Ama ardından onların tamamı, birden toplanmış olarak işte huzurumuzdalar. ﴾53﴿ Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz. ﴾54﴿ O gün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler. ﴾55﴿ Kendileri ve eşleri gölgelik yerlerde, tahtlarına kurulacaklar. ﴾56﴿ Orada onlar için her tür meyve vardır ve bütün istekleri yerine getirilir. ﴾57﴿ Engin merhamet sahibi rabden gelen söz şu olacak: “Selâm size!” ﴾58﴿ Ve “Ey günahkârlar! Siz bugün şöyle ayrılın!” (denir). ﴾59﴿ Ey Âdemoğulları! Size “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; bana kulluk edin, doğru yol budur” dememiş miydim? ﴾60-61﴿ Nitekim o şeytan sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor muydunuz! ﴾62﴿ İşte size bildirilen cehennem bu! ﴾63﴿ İnkârcılıkta ısrar etmenize karşılık girin oraya! ﴾64﴿ O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder. ﴾65﴿ Dilesek (dünyada da) gözlerini büsbütün kör ederdik de yolu bulmak için çabalayıp dururlardı; ama o takdirde nasıl görebileceklerdi ki? ﴾66﴿ Yine dilesek oldukları yerde onların mahiyetlerini değiştirirdik de (taş gibi) artık ne ileri gidebilirler ne de geri dönebilirlerdi. ﴾67﴿ Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi! ﴾68﴿ Biz ona şiir öğretmedik; zaten ona yaraşmazdı da. Ona vahyedilen, ancak bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır. ﴾69﴿ Diri olanları uyarsın ve inkârcılar hakkındaki o söz (ceza) gerçekleşsin diye (gönderilmiştir). ﴾70﴿ Görmezler mi ki kendi kudretimizin eserlerinden olmak üzere onlar için sahip oldukları nice hayvanlar yarattık. ﴾71﴿ Bunları kendilerine boyun eğdirdik ki bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. ﴾72﴿ Bunlarda kendileri için içecekler ve başkaca yararlar da vardır. Hâlâ ­şükretmeyecekler mi? ﴾73﴿ Onlar yardım göreceklerini umarak Allah’tan başka tanrılar edindiler. ﴾74﴿ Halbuki o sözde tanrılar kendilerine yardım edemezler, aksine kendileri onların hizmetindeki askerlerdir. ﴾75﴿ Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette biliyoruz. ﴾76﴿ İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur. ﴾77﴿ Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve “Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?” diyor. ﴾78﴿ De ki: “Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir.” ﴾79﴿ Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız. ﴾80﴿ Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kādir değil mi? Elbette öyledir. O eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilir. ﴾81﴿ Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu “ol!” demekten ibarettir; hemen oluverir. ﴾82﴿ Her şeyin egemenliği kendi elinde olan Allah bütün eksikliklerden uzaktır ve hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz. ﴾83﴿

SÂFFÂT SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Sıra sıra dizilmiş olanlara, (yanlışları) engellemeye çalışanlara ve anmak için okuyanlara andolsun ki kuşkusuz tanrınız bir tekdir. ﴾1-4﴿ O, göklerin, yerin, bunlar arasındakilerin rabbi ve doğuların rabbidir. ﴾5﴿ Biz yakın semayı yıldızların güzelliğiyle bezedik. ﴾6﴿ Ve (onu) her türlü isyankâr şeytanî güce karşı koruduk. ﴾7﴿ Onlar artık o yüce topluluğu dinleyemezler, (bölgeden) uzaklaştırmak için üzerlerine her yönden atış yapılır; ayrıca onlar (âhirette de) bitmez bir azaba ­çarptırılacaklardır. ﴾8-9﴿ Ancak, (o yüce topluluktan) bir bilgi kırıntısı kapan olursa onu da delip geçen bir ışık topu kovalar. ﴾10﴿ Şimdi o inkârcılardan şu sorunun cevabını iste: Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa başka yarattıklarımızı mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık. ﴾11﴿ Doğrusu sen hayranlık duydun, onlarsa alay etmektedirler. ﴾12﴿ Kendilerine öğüt verildiğinde gerekli öğüdü almıyorlar. ﴾13﴿ İlâhî bir işaret gördüklerinde alaya alıyorlar; ﴾14﴿ Ve “Bu” diyorlar, “Apaçık sihirden başka bir şey değil. ﴾15﴿ Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi ­diriltilecekmişiz? ﴾16﴿ Geçmişteki atalarımız da mı?” ﴾17﴿ De ki: “Evet, hem de burnunuz yere sürtülerek!” ﴾18﴿ Kuşkusuz o, bir tek korkunç sesten ibarettir; bunun ardından onlar şaşkınlıkla etrafa bakıyor olacaklar! ﴾19﴿ “Eyvah” diyecekler, “İşte hesap günü!” ﴾20﴿ Evet, bu, asılsız olduğunu savunduğunuz yargı günüdür. ﴾21﴿ (Allah, görevlilere buyurur:) “Toplayın o zalimleri, onların yoldaşlarını ve Allah’ın dışında taptıklarını! Hepsini cehennemin yoluna sürün!” ﴾22-23﴿ “Ve durdurun onları; çünkü sorguya çekilecekler!” ﴾24﴿ “(Ey inkârcılar!) Size ne oldu ki şimdi birbirinize yardım etmiyorsunuz?” ﴾25﴿ Evet, o gün onlar artık çaresiz boyun eğmişlerdir. ﴾26﴿ Biri diğerine yönelir, karşılıklı birbirini sorumlu tutup suçlarlar. ﴾27﴿ Derler ki: “Siz, evet siz, bize iyi niyetliymiş gibi görünerek gelirdiniz.” ﴾28﴿ Diğerleri, “Aksine” derler, “Siz inanmış kimseler değildiniz. ﴾29﴿ Bizim, sizin üzerinizde hiçbir etkili baskımız olmamıştı; bilâkis siz azgın bir topluluktunuz. ﴾30﴿ Sonuçta rabbimizin hükmünü hepimiz hak ettik; artık (gerekli cezayı) mutlaka tadacağız. ﴾31﴿ Evet, sizi saptırdık, çünkü biz kendimiz sapmıştık.” ﴾32﴿ O gün onlar azap görmede ortaktırlar. ﴾33﴿ İşte biz suçlulara böyle yaparız! ﴾34﴿ Ne zaman onlara, “Allah’tan başka tanrı yoktur” denilse küstahlık edip kibre kapılırlar. ﴾35﴿ “Cinlere kapılmış bir şairin sözüyle tanrılarımızı mı bırakacağız!” derler. ﴾36﴿ Aksine o, gerçeği getirdi, Allah’ın diğer elçilerini de doğruladı. ﴾37﴿ Ama siz, o acı azabı tadacaksınız! ﴾38﴿ Ve sadece yapmış olduklarınızdan dolayı cezalandırılacaksınız. ﴾39﴿ Ancak, Allah’ın samimi kulları bu cezanın dışındadır. ﴾40﴿ Onlar için belirli bir rızık vardır: ﴾41﴿ Türlü meyveler… Onlara nice ikramlarda bulunulacaktır; ﴾42﴿ Nimetlerle dolu cennetlerde; ﴾43﴿ Karşılıklı oturdukları tahtlar üzerinde. ﴾44﴿ Aralarında, kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır; ﴾45﴿ Bembeyaz; içenlere lezzet verir. ﴾46﴿ İçenlere dokunmaz, ondan sarhoş da olmazlar. ﴾47﴿ Yanlarında da eşinden başkasına bakmayan ceylan gözlü, gün görmemiş güzel tenli kadınlar bulunur. ﴾48-49﴿ (Cennet sohbetinde) birbirine dönüp karşılıklı sorular sorarlar. ﴾50﴿ İçlerinden biri şöyle der: “Benim bir arkadaşım vardı; ﴾51﴿ Derdi ki: Sen de onaylıyor musun gerçekten? ﴾52﴿ Biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken mutlaka hesaba çekilecekmişiz öyle mi?” ﴾53﴿ Ve ekler: “Şimdi dönüp bakar mısınız (ona)?” ﴾54﴿ Sonra kendisi dönüp bakar ve arkadaşını cehennemin ortasında görür. ﴾55﴿ “Allah’a yemin ederim ki” der, “Neredeyse beni de mahvedecektin! ﴾56﴿ Rabbimin lutfu olmasaydı ben de şimdi cehenneme getirilenler arasında olacaktım. ﴾57﴿ (Ne mutlu bize ki), artık bir daha ölmeyeceğiz, değil mi? ﴾58﴿ Önceki ölümümüzden başka ölüm yok; azap da görmeyeceğiz. ﴾59﴿ Bu, gerçekten çok büyük bir kazançtır!” ﴾60﴿ Amel sahipleri böylesi bir kazanç için çalışmalıdır. ﴾61﴿ Bu mu daha iyi bir ikramdır yoksa zakkum ağacı mı? ﴾62﴿ Biz o zakkumu zalimler için bir sınama aracı yaptık. ﴾63﴿ O, cehennemin ta dibinde yetişen bir ağaçtır. ﴾64﴿ Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. ﴾65﴿ Zalimler mutlaka onu yiyecekler, karınlarını onunla dolduracaklar. ﴾66﴿ Sonra onların, yedikleri bu nesnenin üzerine, kaynar su karıştırılmış bir içecekleri de olacaktır. ﴾67﴿ Sonunda onların varacakları yer mutlaka cehennem olacaktır. ﴾68﴿ Çünkü onlar atalarını doğru yoldan sapmış olarak buldular; ﴾69﴿ Ama kendileri de çılgınca onların izinden koşuyorlar. ﴾70﴿ Onlardan önce de geçmiştekilerin çoğu yollarını sapıtmıştı. ﴾71﴿ Oysa içlerinden uyarıcı elçiler de göndermiştik. ﴾72﴿ Bak şimdi, Allah’ın samimi kulları dışında, uyarılanların âkıbeti ne oldu! ﴾73-74﴿ Vaktiyle Nûh bize yakarmıştı; biz de ne güzel karşılık vermiştik! ﴾75﴿ Nitekim kendisini ve ailesini o büyük felâketten kurtardık. ﴾76﴿ Ve yalnız onun soyunu kalıcı kıldık. ﴾77﴿ Sonradan gelen nesiller arasında onun hakkında (iyi bir ün) bıraktık. Bütün âlemlerde ona selâm olsun! ﴾78-79﴿ İşte biz iyileri böyle ödüllendiririz. ﴾80﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. ﴾81﴿ Sonunda ötekileri sulara gömdük. ﴾82﴿ Kuşkusuz İbrâhim Nûh’un yolunu izleyenlerdendi. ﴾83﴿ O, tertemiz bir kalple rabbine yönelmişti. ﴾84﴿ Babasına ve halkına, “Siz neye tapıyorsunuz?” demişti; ﴾85﴿ “Allah’tan başka birtakım düzmece tanrılar mı edinmek istiyorsunuz? ﴾86﴿ Peki, âlemlerin rabbiyle ilgili düşünceniz nedir?” ﴾87﴿ Sonra yıldızlara şöyle bir baktı; ﴾88﴿ “Ben rahatsızım” dedi. ﴾89﴿ Bunun üzerine diğerleri onu arkalarında bırakıp gittiler. ﴾90﴿ İbrâhim gizlice tanrılarının yanına vardı; “Niçin bir şeyler yemiyorsunuz?” dedi; ﴾91﴿ “Neyiniz var, niçin konuşmuyorsunuz?” ﴾92﴿ Sonra onlara güçlü darbeler indirmeye başladı. ﴾93﴿ Diğerleri öfke içinde koşarak İbrâhim’in yanına geldiler. ﴾94﴿ Dedi ki: “Kendi ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? ﴾95﴿ Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.” ﴾96﴿ Ötekiler, “Onun için bir yapı kurun ve (orada hazırlayacağınız) kuvvetli ateşe atın onu!” dediler. ﴾97﴿ Böylece onu engellemek için bir plan kurdular; ama biz onları alta düşürdük. ﴾98﴿ İbrâhim, “Ben rabbime gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.” ﴾99﴿ “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver!” ﴾100﴿ Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. ﴾101﴿ Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” ﴾102﴿ Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca, ﴾103﴿ “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik; ﴾104﴿ “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾105﴿ Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. ﴾106﴿ Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. ﴾107﴿ Onun hakkında, “İbrâhim’e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾108-109﴿ Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz. ﴾110﴿ Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı, ﴾111﴿ İyi insanlardan (seçilmiş) bir peygamber olarak ona İshak’ı da müjdeledik. ﴾112﴿ Ona ve İshak’a bereketler indirdik. Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı. ﴾113﴿ Mûsâ ve Hârûn’a da lütuflarda bulunmuştuk. ﴾114﴿ Onları ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtardık. ﴾115﴿ Onlara yardım ettik ve bu sayede galip çıkanlar onlar oldu. ﴾116﴿ O ikisine açık seçik anlaşılabilen kitabı verdik. ﴾117﴿ Onları doğru yola ilettik. ﴾118﴿ Ve onların hakkında, “Mûsâ ve Hârûn’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾119-120﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾121﴿ Çünkü ikisi de bizim mümin kullarımızdandı. ﴾122﴿ Kuşkusuz İlyâs da elçilerimizden biriydi. ﴾123﴿ Kavmine, “(Şirk ve günahtan) sakınmayacak mısınız?” dedi; ﴾124﴿ “En güzel yaratanı, sizin de geçmişteki atalarınızın da rabbi olan Allah’ı bırakıp Baal’e mi taparsınız?” ﴾125-126﴿ Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bu yüzden, Allah’ın samimi kulları dışında, onlar mutlaka cehenneme konulacaklar arasında olacaklar. ﴾127-128﴿ Onun hakkında, “İlyâs’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾129-130﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾131﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. ﴾132﴿ Kuşkusuz Lût da elçilerimizdendi. ﴾133﴿ Geride kalanlar arasında bırakılan yaşlı bir kadın dışında onu ve bütün ailesini kurtarmıştık; ﴾134-135﴿ Sonra diğerlerini helâk ettik. ﴾136﴿ Siz de sabah akşam onların yurtlarından gelip geçmektesiniz. (Bunları görüp de) aklınızla değerlendirmiyor musunuz? ﴾137-138﴿ Kuşkusuz Yûnus da elçilerimizdendi. ﴾139﴿ Vaktiyle o, yüklü bir tekneyle ülkesinden kaçmıştı. ﴾140﴿ Kur’aya girdi ve kaybedenlerden oldu. ﴾141﴿ Kendisini (büyük bir) balık yuttu. Doğrusu o (bundan önce) kınanacak bir iş yapmıştı. ﴾142﴿ Eğer o, Allah’ın şanını yüceltenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı. ﴾143-144﴿ Sağlığı bozulmuş olarak onun ıssız bir kıyıya bırakılmasını sağladık; ﴾145﴿ Üstüne (gölge yapması için) kabak türünden bir bitki bitirdik. ﴾146﴿ Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik. ﴾147﴿ Bu defa onlar iman ettiler, biz de kendilerini belirli bir vakte kadar nimetlerimizle yaşattık. ﴾148﴿ Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kızlar rabbinin de erkek çocuklar onların mı! ﴾149﴿ Yoksa biz, gözlerinin önünde melekleri dişi olarak mı yarattık? ﴾150﴿ İyi bilin ki onlar, sırf kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu!” diyorlar. Onlar katıksız yalancıdırlar. ﴾151-152﴿ Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş! ﴾153﴿ Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? ﴾154﴿ Hiç düşünmüyor musunuz? ﴾155﴿ Yoksa açık bir kanıtınız mı var? ﴾156﴿ Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin. ﴾157﴿ Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir. ﴾158﴿ Allah, onların isnat ettikleri niteliklerden uzaktır. ﴾159﴿ Allah’ın samimi kulları başkadır (onlar gibi davranmazlar). ﴾160﴿ Siz ve taptıklarınız; hiçbiriniz onu (samimi kulu) Allah’a inancı hususunda saptıramazsınız. ﴾161-162﴿ Ancak cehennemi boylayacak olan başka. ﴾163﴿ (Putperestlerce Allah’ın kızları sayılan melekler şöyle derler:) “Bizim her birimizin mutlaka belli bir yeri vardır. ﴾164﴿ Biz mutlaka (o yerlerde) saf tutarız. ﴾165﴿ Ve biz, kuşkusuz Allah’ı tesbih ederiz.” ﴾166﴿ O putperestler hep şöyle derlerdi: ﴾167﴿ “Elimizde öncekilerden gelmiş bir kitap bulunsaydı; ﴾168﴿ Elbet biz de Allah’ın hâlis kulları olurduk.” ﴾169﴿ Ama şimdi bu kitabı (Kur’an) inkâr ediyorlar! Yakında her şeyi öğrenecekler! ﴾170﴿ Andolsun ki elçi olarak gönderdiğimiz kullarımıza geçmişte söz vermiştik: ﴾171﴿ Zafere mutlaka onlar ulaşacaklar. ﴾172﴿ Galip gelenler kesinlikle bizim ordumuz olacak. ﴾173﴿ (Ey resulüm!) Şimdi sen bir süre için o inkârcıları kendi hallerine bırak. ﴾174﴿ Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler! ﴾175﴿ Azabımızın çabuklaştırılmasını mı istiyorlar? ﴾176﴿ İstedikleri başlarına geldiğinde (önceden) uyarılmış olanların sabahı çok kötü olacaktır! ﴾177﴿ Evet, sen bir süre için onları kendi hallerine bırak. ﴾178﴿ Ve hallerini gör; ileride kendileri de görecekler! ﴾179﴿ Mutlak izzet sahibi olan rabbin, onların yakıştırdığı nitelemelerden münezzehtir. ﴾180﴿ Bütün peygamberlere selâm olsun! ﴾181﴿ Ve âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. ﴾182﴿

SÂD SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Sâd. Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun ki inkâr edenler, bu uyarıya kulak verecekleri yerde, gurura kapılmış ve ayrılığa düşmüşlerdir. ﴾1-2﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik; o sırada feryat ettiler ama artık zaman kurtulma zamanı değildi. ﴾3﴿ Şimdi bunlar da kendilerine aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşıyorlar ve bu inkârcılar şöyle diyorlar: “Bu adam bir sihirbazdır, tam bir yalancıdır. ﴾4﴿ Tanrıları tek tanrıya mı indiriyor? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” ﴾5﴿ Onların ileri gelenleri harekete geçip şöyle dediler: “Yolunuzda yürüyün! Tanrılarınıza bağlılıkta direnin! İşte (sizden) istenen budur. ﴾6﴿ Bildiğimiz son dinde böyle bir şeyi işitmedik; bu uydurmadan başka bir şey değil. ﴾7﴿ İlâhî uyarı içimizden ona mı indirildi şimdi!” İşin doğrusu onlar benim uyarım karşısında kuşku içindedirler. Hayır, azabımı henüz tatmadılar! ﴾8﴿ Yoksa senin aziz ve lutufkâr rabbinin rahmet hazineleri onların elinde midir? ﴾9﴿ Ya da göklerle yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onlarda mı? Öyleyse çareler bulup göklere yükselseler ya! ﴾10﴿ Onlar, orada çeşitli bölüklerden oluşmuş, bu durumda şimdiden yenilmeye mahkûm bir kalabalıktır. ﴾11﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklı Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı, bütün bu topluluklar ısrarla gerçeği yalanlamışlardı. ﴾12-13﴿ Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu. ﴾14﴿ Bunlar da şimdi, bir daha geri dönüşe imkân bırakmayacak olan korkunç bir sesi, yalnızca bunu beklemektedirler. ﴾15﴿ Onlar, (alaycı bir tavırla), “Rabbimiz! Hesap gününden önce payımıza düşen azabı hemen şimdi ver!” dediler. ﴾16﴿ Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾17﴿ Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi. ﴾18-19﴿ Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik. ﴾20﴿ Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” ﴾21-22﴿ “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” ﴾23﴿ Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. ﴾24﴿ Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır. ﴾25﴿ “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” ﴾26﴿ Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden vay o inkârcıların başına geleceklere! ﴾27﴿ Yoksa iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanları yeryüzünde fesat çıkaranlarla bir mi tutacaktık? Yahut günah işlemekten sakınanları günaha batanlar gibi mi sayacaktık? ﴾28﴿ Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik. ﴾29﴿ Biz Dâvûd’a Süleyman’ı armağan ettik. O ne iyi kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾30﴿ Bir gün akşama doğru alımlı, soylu koşu atları önüne getirildiğinde, “Ben malı (atları), rabbimi hatırlattığı için sevdim” dedi. Derken (güneş batınca) onlar karanlığın perdesiyle gizlendi. ﴾31-32﴿ (Daha sonra) “Onları bana geri getirin” dedi; bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başladı. ﴾33﴿ Andolsun biz Süleyman’ı bir sınavdan geçirmiş, tahtının üstüne bir ceset koymuştuk; sonra o bize yöneldi; ﴾34﴿ “Rabbim” dedi, “Beni bağışla; benden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver bana. Lutfu sınırsız olan yalnız sensin.” Bunun üzerine, emriyle dilediği yöne doğru tatlı tatlı esen rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları ve zincirlerle bağlanmış diğer yaratıkları onun buyruğuna verdik. ﴾35-38﴿ “Bu bizim bağışımızdır; hiçbir hesap kaygısı taşımadan ister başkalarına ver ister elinde tut” (dedik). ﴾39﴿ Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır. ﴾40﴿ Kulumuz Eyyûb’u da an. O, rabbine, “Şeytan bana sıkıntı ve acı vermektedir” diye seslenmişti. ﴾41﴿ “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su!” ﴾42﴿ Tarafımızdan bir rahmet ve akıl iz‘an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık. ﴾43﴿ (Bir yemini vardı.) “Eline bir demet bitki sapı alıp onunla vur ve böylece yeminini yerine getirmiş ol” (dedik). Gerçekten biz onu sıkıntılara dayanıklı bulduk. O ne güzel bir kuldu! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾44﴿ Güçlü ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya‘kūb’u da an. ﴾45﴿ Âhiret yurdunu hatırda tutmadaki samimiyetleri sayesinde onları günahlardan arındırdık. ﴾46﴿ Doğrusu onlar bizim katımızda gerçekten seçkin kılınmış, hayırlı kimseler ­arasındadırlar. ﴾47﴿ İsmâil’i, Elyesa‘ı ve Zülkifl’i de an. Hepsi de iyi kimselerdir. ﴾48﴿ Bu bir hatırlatmadır. Kuşkusuz Allah’a itaatsizlikten sakınanlara çok güzel bir gelecek, kapıları kendilerine ardına kadar açılacak adn cennetleri vardır. ﴾49-50﴿ Orada yerlerine kurularak çeşit çeşit meyve ve içecek isteyebilecekler. ﴾51﴿ Yanlarında eşlerinden başkasına bakmayan yaşıt dilberler olacak. ﴾52﴿ İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. ﴾53﴿ Kuşkusuz bu, bitmek tükenmek bilmeyen nimetimizdir. ﴾54﴿ Bu böyledir. Öte yandan azgınlara da çok kötü bir gelecek, cehennem vardır; orayı boylayacaklar. Ne kötü bir yer orası! ﴾55-56﴿ Bu böyledir, çünkü, bir kaynar, bir de dondurucu su! Tatsınlar onu! ﴾57﴿ Bunun benzeri daha başka nice azap türleri! ﴾58﴿ (İnkârcı önderlere), “İşte şunlar da sizinle beraber cehenneme girecek olanlardır” (denince), “Rahat yüzü görmesin onlar! Onlar ateşe gireceklerdir” (derler). ﴾59﴿ Diğerleri, “Hayır, asıl rahat yüzü görmemesi gereken sizlersiniz; bizi bu duruma siz sürüklediniz. Ne kötü bir yer burası!” derler. ﴾60﴿ “Ey rabbimiz!” diyecekler, “Bizi bu duruma sürükleyenlerin ateşte çekecekleri azabı bir kat daha arttır!” ﴾61﴿ Ve soracaklar: “Nasıl oluyor da vaktiyle kendilerini kötülerden saydığımız adamları şimdi burada göremiyoruz! ﴾62﴿ Onları (haksız olarak) mı alaya almışız, yoksa (buradalar da) gözden mi kaçırdık?” ﴾63﴿ İşte bu, yani cehennem ehlinin birbiriyle çekişmesi olayı bir hakikattir. ﴾64﴿ De ki: “Ben sadece bir uyarıcıyım. Karşı konulmaz güç sahibi tek Allah’tan başka tanrı yoktur. ﴾65﴿ O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin rabbidir, daima galiptir, çok ­bağışlayıcıdır.” ﴾66﴿ De ki: “Bu (vahiy ile gelen) çok önemli bir bilgidir. ﴾67﴿ Siz ise ona sırt çeviriyorsunuz. ﴾68﴿ Yüce topluluk, kendi aralarında tartışırlarken onlarla bulunup bilgi edinmiş değilim. ﴾69﴿ Bana, yalnızca apaçık bir uyarıcılık görevi yüklendiğim için vahiy gelmektedir.” ﴾70﴿ Hani rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. ﴾71﴿ Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için secdeye kapanın.” ﴾72﴿ Bunun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler. ﴾73﴿ Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu. ﴾74﴿ Allah, “Ey İblîs” dedi, “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?” ﴾75﴿ İblîs, “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diye cevap verdi. ﴾76﴿ Allah, “O halde çık oradan!” dedi; “Sen artık kovuldun! ﴾77﴿ Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!” ﴾78﴿ “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. ﴾79﴿ Allah, “Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın” buyurdu. ﴾80-81﴿ İblîs, “Senin kudretine andolsun ki rabbim, içlerinden samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım” dedi. ﴾82-83﴿

ZÜMER SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Kitabın indirilişi, azîz ve hakîm olan Allah’ın katındandır. ﴾1﴿ Biz bu kitabı sana gerçeğin bilgisi olarak indirdik; öyleyse içten bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a ibadet et. ﴾2﴿ Bilinmeli ki halis dindarlık yalnız Allah için olanıdır. Allah’tan başka şeyleri kendilerine koruyucu kabul edenler, -ki “sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz” diyorlar- ayrılığa düştükleri konularda Allah onların arasında hükmünü verecektir. Yalancı ve inkâra saplanmış kimseyi Allah kesinlikle doğru yola yöneltmez. ﴾3﴿ Eğer Allah (iddia ettikleri gibi) bir evlât sahibi olmak isteseydi elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. Ama O’nun böyle bir durumla ilgisi yoktur; O bir tek Allah’tır, mutlak otorite sahibidir. ﴾4﴿ O, gökleri ve yeri hikmet ve fayda esasına göre yarattı; sürekli olarak geceyi gündüzün, gündüzü gecenin üstüne sarmaktadır; güneşi ve ayı da yasalarına boyun eğdirmiştir. Her biri belirlenmiş bir süreye kadar akıp gitmektedir. Unutmayın ki Allah çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır. ﴾5﴿ O sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini de var etmiştir; hayvanlardan da sizin için sekiz eş lutfetti. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde türlü yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır. İşte bu yaratıcı, rabbiniz Allah’tır. Hükümranlık O’nundur; O'ndan başka tanrı yoktur. Buna rağmen nasıl olup da hakikatten uzaklaşabiliyorsunuz? ﴾6﴿ Eğer inkâr ederseniz bilesiniz ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur; ama O, kullarının nankörlüğüne razı olmaz, şükrederseniz bu tutumunuzdan hoşnut olur. Hiç kimse başkasının günah yükünü yüklenmez; sonunda dönüşünüz rabbinize olacak, ardından O, neler yapıp ettiğinizi size bildirecektir. O, kalplerin derinliklerini bilmektedir. ﴾7﴿ İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi rabbine yönelip O’na yalvarır; sonra rabbi ona katından bir nimet verince, daha önce yalvardığını unutarak yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya kalkar. De ki ona: “İnkârcı tutumunla biraz eğlenedur bakalım! Gerçek şu ki sen ateşi boylayacaklardan birisin! ﴾8﴿ (Bu adam mı,) yoksa âhiret kaygısıyla ve rabbinin rahmetine nâil olma ümidiyle gece vakitlerinde secde ederek, ayakta durarak kendini ibadete veren kişi mi (daha iyi)?” De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” Doğrusu ancak akıl iz‘an sahipleri bunu anlar. ﴾9﴿ De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar iyilik bulacaklardır. Allah’ın arzı geniştir. Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.” ﴾10﴿ De ki: “Kuşkusuz bana, kendisine içten bir inanç ve bağlılık göstererek Allah’a ibadet etmem emredildi. ﴾11﴿ Ve bana müslümanların ilki olmam emredildi.” ﴾12﴿ De ki: “Eğer rabbime isyan edersem, dehşetli bir günün azabına uğrayacağımdan korkarım.” ﴾13﴿ (O putperestlere) de ki: “Ben, kendisine içten bir inanç ve bağlılık göstererek yalnız Allah’a ibadet ederim.” ﴾14﴿ “Artık siz de O’nun dışında dilediğinize tapın bakalım!” Ve ekle: “Kesin olan şu ki, asıl kaybedenler, kıyamet gününde hem kendilerini hem de yakınlarını ziyan edecek olanlardır. Bilesiniz ki kesin hüsran işte budur!” ﴾15﴿ Onların üstünde kat kat ateş olacak, altlarında da (böyle) katlar bulunacak. İşte Allah kullarını bununla korkutup uyarıyor. Ey kullarım! Bana karşı gelmekten sakının! ﴾16﴿ Sahte tanrılara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere müjdeler olsun! Söylenenleri dinleyip de en güzeline uyan kullarımı müjdele! İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır, asıl akıl iz‘an sahipleri de onlardır. ﴾17-18﴿ Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimseyi, sonuçta ateşi boylayacak olanı sen mi kurtaracaksın? ﴾19﴿ Öte yandan, rablerine karşı gelmekten sakınanlara gelince onların, altından ırmaklar akan, birbiri üzerine yapılmış odaları olacak. İşte Allah’ın vaadi! Allah sözünden dönmez. ﴾20﴿ Görmedin mi Allah’ın gökten su indirip onu yerdeki kaynaklara akıttığını? Sonra onunla değişik renklerde ürünler bitirir, sonra bu bitkiler gelişip olgunlaşır; ardından onun sarardığını görürsün, sonunda Allah onu kırılıp ufalanmış hale getirir. Kuşkusuz bunda akıl iz‘an sahipleri için bir ders vardır. ﴾21﴿ Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı? Allah’ı anma konusunda kalpleri katılaşmış olanlara ise çok yazık! Onlar apaçık bir sapkınlık içindedirler. ﴾22﴿ Allah, kendi içinde uyumlu, gerçekleri tekrar tekrar dile getiren bir kitap olarak sözlerin en güzelini indirdi. Rablerinden korkanların onun etkisiyle tüyleri ürperir, sonra yine Allah’ı anmaya yönelerek bedenleri ve kalpleri huzura kavuşur. İşte bu kitap, Allah’ın bir rehberi olup dilediği kimseyi onunla doğruya yönlendirir; ama Allah kimi şaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur. ﴾23﴿ Kıyamet gününde o şiddetli azaba karşı kendini (çaresizlikten) yüzüyle korumaya çalışan kişi mi (daha kötü durumda, yoksa cennette bulunan mümin mi)? O gün zalimlere, “Vaktiyle kazandığınızı tadın şimdi!” denir. ﴾24﴿ Onlardan öncekiler de doğruyu yalan saymışlar; bunun üzerine tepelerine, nereden geldiğini anlamadıkları bir azap inmişti. ﴾25﴿ Böylece Allah onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı, âhiretteki azap ise daha büyük olacak. Keşke bilselerdi! ﴾26﴿ Muhakkak ki biz, düşünüp ders alsınlar diye insanlar için bu Kur’an’da her türlü örneği ortaya koyduk. ﴾27﴿ (Bunu) insanlar Allah’a karşı gelmekten korunsunlar diye Arap diliyle indirdiğimiz çelişkisiz Kur’an’da (yaptık). ﴾28﴿ Allah şöyle bir örnek veriyor: Bir adam var ki onun birbiriyle ihtilâflı birçok ortak efendisi bulunmaktadır; bir adam da var ki bir tek kişiye bağlıdır. Şimdi bu iki adamın durumları eşit olabilir mi? Bütün övgüler Allah’a mahsustur; fakat çoğu bunu anlamamaktadır. ﴾29﴿ Elbette sen öleceksin, onlar da ölecek. ﴾30﴿ Sonra da kıyamet gününde rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız. ﴾31﴿

Editör: Akif Arslan