Nizamettin BİLİCİ

[email protected]

Türkiye uzun yıllardır kendine şunu söylüyor: “Biz su zengini bir ülkeyiz.”
Bu cümle kulağa hoş geliyor. Rahatlatıyor. Hatta çoğu zaman sorumluluk duygusunu da bastırıyor. Fakat gerçekler bu masalı çoktan yıktı.

Bugün Türkiye, kişi başına düşen yıllık su miktarıyla su zengini değil, açık biçimde su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Buna rağmen hâlâ şehirlerimizi, tarım politikamızı, sanayimizi ve günlük yaşam alışkanlıklarımızı sanki sınırsız su varmış gibi yönetmeye devam ediyoruz.

Sorun sadece yağmurun azalması değil. Asıl mesele, suyu nasıl yönettiğimiz.

Barajlar Var, Su Nereye Gitti?

Türkiye’de yüzlerce baraj var. Her biri büyük umutlarla yapıldı.
Ama bugün birçok barajda doluluk oranları hızla düşüyor. Çünkü yağış rejimi değişti. Kışlar eskisi kadar kar bırakmıyor. Yağan yağmur da toprağa süzülecek vakti bulamadan ani sellerle denize ulaşıyor.

Yani baraj sayısı artıyor, ama toprağın suyu tutma kapasitesi azalıyor.
Biz suyu depoladığımızı zannederken, doğa bize suyu tutmayı çoktan unuttuğumuzu gösteriyor.

Kuruyan Göller, Sessiz Çöküş

Türkiye’nin gölleri birer birer çekiliyor.
Kimisi tarım için aşırı su çekiminden, kimisi yeraltı sularının boşalmasından, kimisi de iklimin sertleşen yüzünden.

Bir zamanlar çevresi sazlık, balık ve kuş cenneti olan pek çok göl, bugün tuz tabakasıyla kaplı birer iklim suç mahalli gibi duruyor.

Göl kuruyor, tarım çöküyor. Tarım çöküyor, göç başlıyor. Göç başlıyor, şehirler yoruluyor. Su krizi yalnızca çevresel değil, doğrudan toplumsal bir kriz hâline dönüşüyor.

Yeraltı Suları: Görünmeyen Felaket

Asıl büyük tehlike gözümüzün altında, ama görünmüyor:
Yeraltı suları.

Binlerce kaçak kuyu, bilinçsiz sulama, suyu hoyratça tüketen tarım modelleri…
Yeraltı suyu seviyesi her yıl biraz daha aşağıya çekiliyor. Toprak çöküyor. Verim düşüyor. Tuzluluk artıyor. Bir kez çöken yeraltı su sistemi, bir insan ömrü boyunca geri gelmiyor.

Biz ise hâlâ “bir kuyu daha açarız” rahatlığıyla yaşıyoruz.

Engellilerin sorunlarını çözüme ulaştırmak devlet olarak birincil önceliğimizdir
Engellilerin sorunlarını çözüme ulaştırmak devlet olarak birincil önceliğimizdir
İçeriği Görüntüle

İklim Değişikliği: Su Düzenini Baştan Yazıyor

Artık yağışlar daha düzensiz.
Daha kısa sürede, daha şiddetli yağıyor.
Kar yerine yağmur yağıyor.
Toprak suyu ememeden seller oluşuyor.

Bu, suyun miktarından çok zamanlamasını da kaybettiğimiz anlamına geliyor.
Ve doğa, düzensizleşen su rejimi karşısında her yıl daha sert cevaplar veriyor.

Gerçek Şu: Su Bittiğinde Para da Bitiyor, Gıda da Bitiyor

Su biterse tarım biter.
Tarım biterse gıda pahalanır.
Gıda pahalanırsa yoksulluk büyür.
Yoksulluk büyürse sosyal huzur sarsılır.

Yani su krizi sadece bir çevre başlığı değildir;
ekonomi, sağlık, güvenlik ve göç meselesidir.

Demem o ki;

Suyu betonla yönetemeyiz.
Su krizini sadece barajla çözemeyiz.
İklimi inkâr ederek geleceği kurtaramayız.

Artık “Türkiye su zenginidir” masalını bırakıp,
“Türkiye suyu doğru yönetmek zorundadır” gerçeğini konuşma zamanıdır.

Bu yalnızca devletin değil;
çiftçinin, sanayicinin, belediyenin, evindeki musluğu açan herkesin meselesidir.

Çünkü bu ülkede bir gün susuzluk başlayacak olursa,
ne siyaset serinletir, ne beton su verir, ne teknoloji yağmur yağdırır.

Suyu kaybeden, geleceğini kaybeder.

Doğa bunu çoktan ilan etti.
Şimdi sıra bizde.

https://www.dogayidinle.com/