1.Kısaca kendinizi anlatır mısınız?

1993 yılında İstanbul’da doğdum. Aslen Giresun Alucralı’yım. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladım. İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünü bitirdikten sonra Yeditepe Üniversitesi İnkılap tarihi bölümünde yüksek lisansa başladım.

2.Ne kadar zamandır yazıyorsunuz?

5 senedir yazıyorum. İlk olarak yazmaya kendi kurmuş olduğum bir blog sitesinde başladım. Daha sonra bloğu kapatıp tekrar bir site açtım. Kurmuş olduğum blog sitesinin bana çok faydası oldu. Yazmayı burada öğrenmeye başladım. Tabii bu bitmeyen bir süreç ve öğrenmeye devam ediyorum. Uzun bir süre kendi sitemde yazdıktan sonra, elde ettiğim deneyim sonucunda daha profesyonel sitelerde yazmaya başladım. Evrim Ağacı benim için bir dönüm noktası oldu. Tesadüfen keşfettiğim bu popüler bilim platformuna ilk yazımı gönderdiğimde, yazım bir süre sonra kabul edildi ve o süreçten itibaren yazmaya devam ediyorum. Popüler bilim platformlarında ilk defa coğrafya felsefesini yazarak bu alanda ilk olmak benim için mutluluk verici. Aslında bu yazılar klasik anlamda oluşturulan coğrafya algısını eleştirerek halka coğrafyanın önemini anlatan ve sevdiren yazılar. Tabii coğrafya felsefesi dışında özellikle postmodernizm ve postyapısalcılık düşünce ekolleriyle ilgili detaylı yazılarım da mevcut. Her iki ekol zor anlaşılan bir konu olmasına rağmen, bu konuları popüler bilim mecrasıyla anlaşılır hale getirerek yazmaya çalışıyorum. Ne ölçüde başarabildiğim ise okuyucunun cevaplaması gereken bir soru…

3. Yazmanızda en büyük etken nedir?

Uzun süre kendi zihnimde düşündüğüm fikirleri paylaşmak. Yeri geldiğinde işin içinden çıkamadığım, yeri geldiğinde çelişkilere düştüğüm düşüncelerle hesaplaştıktan sonra bunları yazıya dökebilmek ve ölümsüzleştirmek muhteşem bir his. Yazmamın arkasında yatan motivasyonda budur. Zaman hızla akıp giderken, benden sonrasına yazılı bir eser bırakmak, sizden sonra bile birilerinin konuşabileceği bir şeyler yapabilmek umuduyla yazıyorum.

4. Yazarken çektiğiniz en büyük zorluk nedir peki?

Düşünceleri sistematik bir hale koymak işin en zor kısmı. Ben felsefe ekolleri ve ideolojileri eleştiren bir kitap yazdım. Nereden başlanacağı, nasıl bitirileceği, ne tür başlıklar kullanılacağı vs. hepsini ayarlamak gerekiyor. Bir şablon oluşturup sistematik bir şekilde yazmak en doğrusu. Diğer türlü spontane bir şekilde gitmek her yazar için mümkün olmayabiliyor. Elbette bazı yazarlar gelişi güzel bir şekilde yazabilirler. Dediğim gibi en zoru düşünceleri yazıya dökerken nasıl bir yol izleneceğidir. Yararlandığınız kaynaklardaki bilgileri zihninizde süzgeçten geçirip kâğıda dökme kısmı işin en zorunu oluşturuyor. Ve en önemlisi ise yazdığım yazıları bu konuda anlayan birilerine okutmak. Çünkü yazarken fark edilmeyen hatalar olabilir.  Şanslıyım ki böyle birileri çevremde var.

5. Kitabınız daha çok hangi yaş gruplarında ilgi çekiyor?

Net bir alt yaş belirleyemesem de 18 yaş üstü herkes okuyabilir kanaatindeyim. Kitapta felsefi ekoller ve ideolojilerden bahsedildiği için çocuk yaş grubuna hitap etmiyor.

6. Yazarken ilham aldığınız şey nedir? Bir kişi olabilir bir nesne olabilir. O ilham periniz size ne olunca geliyor?

Yazarken en büyük motivasyonum müzik dinlemek. Elbette bir roman yazmıyorum ve bu bazıları için şaşırtıcı olabilir. Felsefe içerikli bir kitap yazarken ilham gelmesini beklemeyenler olabilir. Ancak bana ilham gelmesi her müzik dinleyişimde olmuyor tabii. Fakat yine de motivasyon için blues rock dinliyorum. Bazı zamanlar hiç yazasım gelmiyor. Bu zamanlarda yazmak bir işkence gibi geliyor. Bazen ise tam tersine ilham geliyor ve parmaklarımla zihnim bir koordinasyon halinde çalışabiliyor. İlhamın gitmesi ve gelmesinin birçok sebebi olabilir. Her zaman aynı ruh halinde olmayabiliyoruz. Nasıl ki her zaman gülmüyorsak veya üzüntü duymuyorsak bu ilham dediğimiz fenomeni de geldiğinde iyi değerlendirmek gerekiyor.

7. Beğendiğiniz ve kitaplarını okuduğunuz bir yazar var mı?

Elbette var. Ali Şeriati okumayı çok seviyorum. Özellikle İnsanın Dört Zindanı eserini 10’dan fazla okumuşumdur. Sanıyorum bunun sebebi yazarın akıcı üslubundan kaynaklanıyor. Şeriati’nin neredeyse tüm kitaplarını okudum. Hem doğu hem batı felsefe geleneğine aşina olması, sabit bir fikirde olmaması ve sentezi beni kendisine çekiyor. Bunun haricinde çok Nietzsche okurum. İhsan Eliaçık’ı da buna dahil edebiliriz. Sosyal bilimlere hâkim oluşu ve bu bakış açısıyla yorumlayıcı özelliğini beğeniyorum. Edebi içerikli eserler pek okumuyorum. Daha çok felsefi içerikli kitaplar hayatımı daha çok meşgul ediyor.

8. Peki yazarlarla görüşme imkânınız oldu mu? Bir araya geldiniz mi hiç?

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık ile görüşme fırsatım oldu. Şu an ona ait olan Adil Medya’da köşe yazarlığı yapıyorum. Kendisiyle görüştüğümde kitabımı hediye ettim ve sağ olsun kabul etti.

9. Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?

Hangi konuya ilgi duyarsam konuları o şekilde seçiyorum. Eğer ilgi duymadığım konuyu seçersem, yazabilmekte olanaksız oluyor. İlgi duyulan konu ise kişinin neyi sevdiğiyle ilgilidir. Kimisi edebiyatı sever, kimisi popüler bilim veya felsefe. Tabii bu saydığım alanların içerisinden de en çok ilgi hangisine duyulursa onlar okunmalı ve yazılmalıdır. Yazmak için öncelikle doğru kaynaklardan bolca okumalar yapılmalı, notlar alınmalıdır. Ve tüm bu süreçleri yaparken zorla yapıyorsanız bu işi sevmiyorsunuz anlamına gelir.

10. Peki son olarak Buradan okurlarınıza seslenmek isteseniz ne derdiniz?

Postmodernizmde modern görüşün aksine yazar ve okur karşılıklı ilişki içerisindedir. Bir metaforla anlatmak gerekirse okur kitabı eline aldığında artık “yazar ölmüştür”. Burada anlatılmak istenen artık okuyucu metinle baş başadır. Okurun metinlerle baş başa olması aynı zamanda okurun, okuyup zihninde çeşitli yorumlar yapması demektir. Diğer bir deyişle, okur metini istediği gibi yorumlar çünkü yazarın tekelinde çıkmış ve okurun zihnine girmiştir metinle oluşan anlam. Okuyuculara tavsiyem bu perspektifle kitapları okuduklarında daha bir farkındalıkları artacaktır.