Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 18

CÜZ 18

Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir; ﴾1﴿ Ki onlar, namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar; ﴾2﴿ Anlamsız, yararsız söz ve davranışlardan uzak dururlar; ﴾3﴿ Zekâtı verirler; ﴾4﴿ İffetlerini korurlar; ﴾5﴿ Sadece eşleriyle veya ellerinin altında olanlarla (câriyelerle) yetinirler, bundan dolayı da kınanacak değillerdir. ﴾6﴿ Ama her kim bunun ötesine geçmek isterse işte haddi aşanlar onlardır. ﴾7﴿ Yine o müminler emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler; ﴾8﴿ Namazlarını titizlikle eda ederler. ﴾9﴿ İşte vâris olacaklar bunlardır; ﴾10﴿ Firdevs cennetine vâris olacaklar ve orada onlar ebedî kalacaklardır. ﴾11﴿ Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz; ﴾12﴿ Sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz. ﴾13﴿ Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir varlık halinde inşa ediyoruz. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir. ﴾14﴿ Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz. ﴾15﴿ Sonra da kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz. ﴾16﴿ Andolsun biz üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratılanlardan habersiz değiliz. ﴾17﴿ Gökten uygun ölçüde su indirir, onu arzda tutarız. Kuşkusuz bizim onu gidermeye de gücümüz yeter. ﴾18﴿ O su sayesinde sizin için, çok sayıda meyvelerin bulunduğu, yiyip beslendiğiniz hurma bahçeleri, üzüm bağları; kezâ Sînâ dağında yetişen, hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık veren bir ağaç (zeytin ağacı) meydana getiririz. ﴾19-20﴿ Sizin için hayvanlarda da alınacak ders vardır. Size onların karınlarında oluşan nesneden içiriyoruz; onlardan sağladığınız başka birçok fayda da var, onlardan yiyecek sağlıyorsunuz. ﴾21﴿ Onların üzerinde ve gemilerde taşınıyorsunuz. ﴾22﴿ Andolsun ki Nûh’u da kavmine gönderdik de, “Ey kavmim!” dedi, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka bir tanrınız yoktur. İsyan etmekten sakınmıyor musunuz?” ﴾23﴿ Kavminin inkâra sapmış ileri gelenleri dediler ki: “Bu adam, size üstünlük kurmak isteyen, sadece sizin gibi sıradan bir insandır. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi herhalde bir melek gönderirdi. Biz geçmiş atalarımızdan böyle bir şey duymadık. ﴾24﴿ Bu adam olsa olsa cin çarpmış biridir; bir süre onu gözetim altında tutun.” ﴾25﴿ Nûh, “Rabbim! Bunların beni yalancılıkla suçlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. ﴾26﴿ Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: “Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar! ﴾27﴿ Yanındakilerle birlikte sen de gemiye yerleştiğinde, ‘Bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun!’ de. ﴾28﴿ Yine de ki: ‘Rabbim! Beni bereketli bir yere indir; en uygun şekilde indirip yerleştiren sensin.’ ﴾29﴿ Kuşkusuz bu anlatılanlarda ibretler vardır; muhakkak ki biz bunlarla insanları sınarız. ﴾30﴿ Sonra onların ardından başka bir nesil meydana getirdik. ﴾31﴿ Bunların arasından da kendilerine, “Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İsyan etmekten sakınmıyor musunuz?” diyen bir elçi gönderdik. ﴾32﴿ Bu elçinin kavminden olup da inkâra sapan, âhirete ulaşmayı yalan sayan, dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz hatırlı kişiler halka şöyle dediler: “Bu da olsa olsa sizin gibi sıradan bir insan. Sizin yediğinizden yemekte, içtiğinizden ­içmektedir. ﴾33﴿ Sizin gibi sıradan bir insana uyacak olursanız o zaman herhalde kaybedenlerden olursunuz. ﴾34﴿ O size, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken tekrar hayat alanına çıkarılacağınızı mı söylüyor? ﴾35﴿ Bu size söylenenler gerçek olmaktan çok çok uzak! ﴾36﴿ Gerçek olan sadece şu yaşadığımız dünya hayatıdır. Ölür ve yaşarız. Bir daha da diriltilecek değiliz. ﴾37﴿ O, Allah hakkında sadece yalanlar düzüp koşan bir adamdır. Biz ona inanmıyoruz.” ﴾38﴿ O peygamber şöyle dedi: “Rabbim! Bunların beni yalancılıkla suçlamalarına karşı bana yardım et!” ﴾39﴿ Allah buyurdu ki: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!” ﴾40﴿ Nitekim kaçınılmaz bir âkıbet olarak onları o korkunç ses yakalayıverdi; böylece sel süprüntüsüne çevirdik onları! Zalimlerin canı cehenneme! ﴾41﴿ Sonra onların ardından başka başka nesiller getirdik. ﴾42﴿ Hiçbir ümmet kendi ecelinin ne önüne geçebilir ne de (ondan) sonraya kalabilir. ﴾43﴿ Sonra birbiri ardından elçilerimizi gönderdik. Her bir ümmete kendi peygamberi geldikçe hep onu yalancılıkla suçladılar; biz de onları birbiri peşinden tarihe gömdük, onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. İnanmayanların cehenneme kadar yolu var! ﴾44﴿ Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u, âyetlerimizle ve apaçık bir delil ile Firavun’a ve onun önde gelen adamlarına gönderdik. Fakat onlar büyüklük tasladılar. Zaten onlar herkese tepeden bakan bir topluluktu. ﴾45-46﴿ Nitekim şöyle dediler: “Soydaşları bize kölelik ederlerken bizden farklı olmayan bu iki adama mı inanacağız!” ﴾47﴿ Böylece onları yalancılıkla itham ettiler, sonuçta helâk edilenler arasına onlar da katıldı. ﴾48﴿ Gerçek şu ki, belki İsrâiloğulları yollarını düzeltirler diye Mûsâ’ya kitabı vermiştik. ﴾49﴿ Meryem oğlu ile annesini de bir mûcize yaptık; ikisini de kalmaya elverişli, kaynak suyu bulunan yüksekçe bir yere yerleştirdik. ﴾50﴿ Ey peygamberler! Tertemiz nimetlerden yiyip için, güzel işler yapın. Kuşkusuz ben yaptıklarınızı eksiksiz bilmekteyim. ﴾51﴿ Biliniz ki, sizin şu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin rabbinizim. Onun için yolumdan çıkmaktan sakının. ﴾52﴿ Ama insanlar, aralarındaki inanç bağlarını keserek gruplara ayrıldılar. Her kesim kendi inancını beğenmektedir. ﴾53﴿ Şimdi sen onları bir süre için gaflet ve dalâletleri içinde kendi hallerine bırak! ﴾54﴿ Sanıyorlar mı ki, onlara mal ve evlâtlar verirken yalnızca iyilikleri için çırpınıyoruz! Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar. ﴾55-56﴿ Rablerine olan derin saygılarından dolayı sorumlu davrananlar; ﴾57﴿ Rablerinin âyetlerine inananlar; ﴾58﴿ Rablerine ortak tanımayanlar; ﴾59﴿ Verdiklerini, rablerine dönecekleri inancından dolayı kalpleri ürpererek verenler; ﴾60﴿ İşte bunlar iyiliklere koşup, bu uğurda yarışırlar. ﴾61﴿ Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla yükümlü kılmayız. Katımızda hakkı söyleyen bir kitap vardır, onlara haksızlık edilmez. ﴾62﴿ Hayır! O inkârcıların kalpleri bu hususta tam bir bilgisizlik karanlığı içindedir, onların bunlar dışında da hep yapıp durdukları nice (kötü) işleri vardır. ﴾63﴿ İçlerinden refah ve bolluk içinde olanları, sonunda cezalandırmaya başladığımızda bakarsın ki feryadı basarlar. ﴾64﴿ Bugün boşuna sızlanmayın! Çünkü siz, bizden yardım göremeyeceksiniz! ﴾65﴿ Zira âyetlerimiz size okunurdu da arkanızı dönüp giderdiniz; gece sohbetleri yaparken büyüklük taslayarak onun hakkında hezeyanlar savururdunuz. ﴾66-67﴿ Onlar bu söz (Kur’an) üzerinde hiç düşünmezler mi? Yoksa kendilerine, daha önce atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? ﴾68﴿ Yahut kendi peygamberlerini daha tanımadılar da, o yüzden mi onu inkâr ­ediyorlar? ﴾69﴿ Veya onda bir çeşit cinnet bulunduğunu mu söylüyorlar? Bilâkis o, kendilerine gerçeği getirmiştir, ama onların çoğu gerçeği sevmiyorlar. ﴾70﴿ Eğer hak onların keyfî arzularına uysaydı muhakkak ki gökler, yer ve bunlarda bulunanların düzeni bozulurdu. Hayır! Biz onlara şan ve şereflerini getirdik, fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirmektedirler. ﴾71﴿ Sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun ki! (İstemezsin, çünkü) rabbinin vereceği karşılık daha hayırlıdır; O, rızık verenlerin en üstünüdür. ﴾72﴿ Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. ﴾73﴿ Âhirete inanmayanlar ise ısrarla yoldan sapmaktalar. ﴾74﴿ Doğrusu biz onlara hakkı bildirdik, onlar ise kesinlikle yalancıdırlar. ﴾90﴿ Allah asla çocuk edinmemiştir. O’nunla beraber başka bir tanrı da yoktur; aksi taktirde her tanrı kendi yarattıklarını alıp bir tarafa çekilir ve mutlaka o tanrılardan biri diğerine baskın gelmeye çalışırdı. Doğrusu Allah o müşriklerin yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir. ﴾91﴿ Allah görünmez âlemi de duyularla algılanan âlemi de bilmektedir. O, putperestlerin kendisine ortak saydığı şeylerden çok uzaktır. ﴾92﴿ De ki: “Rabbim! Eğer onların tehdit edildiği hali bana göstereceksen; ﴾93﴿ Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma rabbim!” ﴾94﴿ (Resulüm!) Onları tehdit ettiğimiz durumu sana göstermeye elbette ki kādiriz. ﴾95﴿ Sen kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Onların yakıştırdıkları şeyleri biz çok iyi biliyoruz. ﴾96﴿ Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım. ﴾97﴿ Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!” ﴾98﴿ Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. ﴾99-100﴿ Sûra üflendiğinde artık ne aralarında akrabalık bağları kalacak ne de birbirlerine soru sorabilecekler! ﴾101﴿ O zaman kimlerin tartıları ağır gelirse işte bunlar kurtuluşa ermiş olacaklar. ﴾102﴿ Tartıları hafif gelenler ise kendilerini ziyan etmiş olanlardır. Onlar cehennemde ebedî kalacaklar. ﴾103﴿ Ateş yüzlerine vuracak, orada dudakları çekilmiş, dişleri görünür bir halde ­bulunacaklar. ﴾104﴿ Size âyetlerim okunurdu da onları yalanlardınız değil mi? ﴾105﴿ Derler ki: “Rabbimiz! Kötü yanımıza yenildik; biz bir sapkınlar topluluğu olduk. ﴾106﴿ Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; eğer (çıkar da) bir daha eskiye dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.” ﴾107﴿ Allah buyurur ki: “Yıkılın karşımdan! Ve artık bana bir şey söylemeyin!” ﴾108﴿ “Kullarım arasında, ‘Rabbimiz! Biz iman ettik; bizi affet, bize acı! Sen merhametlilerin en üstünüsün’ diyen bir kesim de şüphesiz vardı. ﴾109﴿ Ama siz (ey müşrikler), işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni hatırlamayı unutturdu. Hep gülerdiniz onlara.” ﴾110﴿ “Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Onlar hakikaten muratlarına ermişlerdir.” ﴾111﴿ Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. ﴾112﴿ “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler. ﴾113﴿ Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!” ﴾114﴿ Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? ﴾115﴿ Gerçek egemenliğin sahibi olan Allah yüceler yücesidir. O’ndan başka tanrı yoktur. O, şerefli arşın sahibidir. ﴾116﴿ Her kim Allah ile birlikte başka bir tanrıya taparsa -ki bu hususta hiçbir kanıtı olamaz- muhakkak surette o kişinin hesabı rabbinin katında görülecektir. Şu bir gerçektir ki inkârcılar iflah olmayacak! ﴾117﴿ (Resulüm!) De ki: “Bağışla ve acı rabbim! Sen merhametlilerin üstünüsün.” ﴾118﴿

NÛR SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Bu, âyetlerini kesin olarak belirleyip indirdiğimiz bir sûredir. Düşünesiniz diye onun içinde apaçık âyetler gönderdik. ﴾1﴿ Zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun. ﴾2﴿ Zina eden erkek ancak zinakâr veya müşrik bir kadınla evlenir, zina eden kadınla da ancak zinakâr veya müşrik bir erkek evlenir. Bu müminlere haram kılınmıştır. ﴾3﴿ İffetli kadınlara iftira atan, sonra da dört şahit getiremeyen kimselere seksen sopa vurun ve artık onların şahitliklerini asla kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir. ﴾4﴿ Bundan sonra tövbe edip hallerini düzeltenler müstesna. Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir. ﴾5﴿ Eşlerine zina suçlamasında bulunup da kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, dört kere, doğru söylediğine Allah’ı tanık göstermesi; beşinci olarak da, “eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetine uğramasını” söylemesidir. ﴾6-7﴿ İftiraya uğrayan kadının dört kere, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna Allah’ı tanık göstermesi kendisini ceza görmekten kurtarır. ﴾8﴿ Kadının beşinci tanıklık ifadesi, “eğer kocası doğru söyleyenlerden ise kendisinin Allah’ın gazabına uğramayı dilemesi” olacaktır. ﴾9﴿ Allah’ın size lütfu ve rahmeti ulaşmasaydı ve Allah tövbeleri devamlı kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu? ﴾10﴿ O iftirayı atanlar içinizden bir gruptur. Bunun sizin için kötü olduğunu sanmayın, aksine bu hakkınızda hayırlıdır. Onların her biri işlediği günahı yüklenecektir. İçlerinden günahın büyüğünü üstlenen için ise büyük bir azap vardır. ﴾11﴿ Bunu işittiğiniz zaman mümin erkekler ve kadınların birbiri hakkında hüsn-i zan beslemeleri ve “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi? ﴾12﴿ Bu iddialarına dört şahit getirseler ya! Bu sayıda şahit getiremiyorlarsa onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendileridir. ﴾13﴿ Eğer dünyada ve âhirette Allah’ın lütfu ve rahmeti hep sizinle olmasaydı içine daldığınız günah yüzünden size büyük bir azap gelecekti. ﴾14﴿ Çünkü siz, iftirayı dilden dile yayıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınızla söylüyorsunuz; bunu da önemsiz sanıyorsunuz; halbuki Allah katında o büyük bir şeydir. ﴾15﴿ O kulağınıza geldiğinde “Bunu konuşmak bize yakışmaz, fesübhânal-lah, bu apaçık bir iftiradır” deseydiniz ya! ﴾16﴿ Eğer gerçek müminlerseniz Allah size, bir daha asla böyle bir şey yapmamanızı öğütlüyor. ﴾17﴿ Allah size âyetleri açıklıyor; Allah ilim ve hikmet sahibidir. ﴾18﴿ Müminler arasında ahlâksızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve âhirette can yakıcı bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾19﴿ Ya Allah’ın size lütfu ve rahmeti ulaşmasaydı, ya Allah çok şefkatli, çok merhametli olmasaydı! ﴾20﴿ Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytana ayak uydurursa bilsin ki, o edepsizliği ve kötülüğü emreder. Allah’ın lutfu ve rahmeti sizinle olmasaydı içinizden hiçbir kimse günahtan asla arınamazdı, fakat Allah dilediğini arındırır; Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir. ﴾21﴿ İçinizden yardım sever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir. ﴾22﴿ İmanlı, saf ve namuslu kadınlara iftira atanlar dünyada ve âhirette lânetlenmişlerdir, onlara büyük bir ceza vardır. ﴾23﴿ O ceza gününde dilleri, elleri ve ayakları, yapıp ettikleri hususlarda aleyhlerine tanıklık edecektir. ﴾24﴿ O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı tastamam verecektir ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır. ﴾25﴿ Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara lâyıktır. Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yakışır. Onlar, iftiracıların kendileri hakkında söylediklerinden uzaktırlar; onlar için bir bağışlama, değerli bir nasip vardır. ﴾26﴿ Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Sizin için daha iyi olanı budur; umulur ki düşünüp anlarsınız. ﴾27﴿ Eğer o evlerde bir kimse bulamazsanız -size izin verilmedikçe- oralara girmeyin. Size “(Kabul edemiyoruz,) dönün” denirse hemen dönün; bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir. ﴾28﴿ İçinde kimsenin oturmadığı ve kendinize ait eşya bulunan evlere girmenizde sizin için bir sakınca yoktur. Allah açıkladığınızı da bilir, gizlediğinizi de! ﴾29﴿ Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır. ﴾30﴿ Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz! ﴾31﴿ İçinizden evli olmayanları, köle ve câriyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir. ﴾32﴿ Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah lutfundan ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar. Bedelini ödeyerek hür olmak isteyen köle ve câriyelerinizin -kendilerinde hayır görürseniz- tekliflerini kabul edin. Allah’ın size verdiği maldan da onlara verin. Namuslu kalmak istedikleri halde, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için câriyelerinizi fuhuş yapmaya zorlamayın. Kim onları zorlarsa, bilsinler ki böyle zorlanmalarından sonra onlara Allah rahmet ve mağfiretiyle muamele edecektir. ﴾33﴿ Size, gerektiği gibi açıklayan âyetler, sizden önce gelip geçenlerden misaller ve kötülükten sakınanlar için öğütler indirdik. ﴾34﴿ Allah göklerin ve yerin nûrudur. Onun nûrunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûr. Allah nûruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir. ﴾35﴿ Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar; ﴾36﴿ Ticaretin de satımın da kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamadığı, gözlerin ve gönüllerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkan kişiler; ﴾37﴿ Anarlar ki, Allah kendilerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödüllendirsin, daha fazlasını da lutfundan versin. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. ﴾38﴿ İnkâr edenlerin yapıp ettikleri, susamış kimsenin geniş düzlüklerde görüp su zannettiği serap gibidir; sonunda gelip ona ulaşınca orada bir şey bulamaz, ama Allah’ı yanında bulur, O da eksiksiz olarak hesabını görüverir. Allah’ın hesabı pek çabuktur. ﴾39﴿ Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allah bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur. ﴾40﴿ Görmez misin ki, göklerde ve yerde olanlar, havada kanatlarını açarak süzülen kuşlar Allah’ı tesbih ederler. Hepsi duasını ve tesbihini bilmekte, Allah da onların bütün yaptıklarını bilmektedir. ﴾41﴿ Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir, dönüş de Allah’adır. ﴾42﴿ Görmez misin ki, Allah bulutları yürütür, sonra onları birleştirir, sonra onları üst üste binip yoğunlaşmış bulut kümesi haline getirir. Bu sırada bulut aralıklarından çakan şimşeği görürsün; gökten, oradaki bulut dağlarından dolu yağdırır da bunu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzaklaştırır, bu arada şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kör edecek. ﴾43﴿ Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir; gören ve düşünenler için bunlardan alınacak ibretler vardır. ﴾44﴿ Allah hareket eden her canlıyı bir sudan yarattı. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yol alır. Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kādirdir. ﴾45﴿ Kuşkusuz (açıkladıklarını) tam anlamıyla açıklayan âyetler indirdik; Allah dilediğini doğru yola iletir. ﴾46﴿ “Allah’a da, resule de inandık ve boyun eğdik” diyorlar, bunu söyledikten sonra da içlerinden bir grup yan çiziyor. Bunlar asla inanmış kimseler değildir. ﴾47﴿ Aralarındaki anlaşmazlıklar hakkında karar versin diye Allah’a ve resulüne çağırıldıklarında bir de bakıyorsun içlerinden bir grup buna karşı çıkmış! ﴾48﴿ Haklı çıkacaklarını bilirlerse koşarak ona geliyorlar. ﴾49﴿ Bunların kalplerinde çürüklük mü var, yoksa şüpheye mi düştüler ya da Allah’ın ve resulünün kendilerine haksızlık etmesinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl haksızlık edenler kendileridir. ﴾50﴿ Aralarındaki anlaşmazlıkları çözüme bağlasın diye Allah’a ve resulüne çağrıldıklarında müminlerin sözü, “Dinledik ve boyun eğdik” demekten ibarettir. İşte kurtuluşa erenler de bunlardır! ﴾51﴿ Allah’a ve resulüne itaat eden, Allah’a itaatsizlikten korkan, O’na saygısızlıktan korunanlar var ya, işte asıl kazananlar bunlardır! ﴾52﴿ Emir verirsen mutlaka çıkacaklarına dair büyük yeminler ettiler. De ki: “Boşuna yemin etmeyin, itaat belli bir şeydir; Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” ﴾53﴿ De ki: “Allah’a itaat edin, resule itaat edin.” Yine de (ey müşrikler!), söz dinlemezseniz onun (peygamberin) sorumluluğu ona, sizin sorumluluğunuz da size aittir. Ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz; resule düşen yalnızca apaçık bildirip anlatmaktır. ﴾54﴿ Allah, içinizden iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapan kimselere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek, onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır. ﴾55﴿ Namazı hakkıyla kılın, zekâtı verin ve resule itaat edin ki esirgenesiniz. ﴾56﴿ İnkârcıların yeryüzünde Allah’ı âciz bırakabileceklerini zannetme, onların gideceği yer ateştir, bu gerçekten kötü bir son! ﴾57﴿ Ey iman edenler! Hizmetinizde bulunanlarla içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar yanınıza gelmek için sizden üç vakitte izin alsınlar. Sabah namazından önce, öğle sıcağından dolayı (istirahata çekilirken) elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra. Bunlar, örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç vakittir. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe olduğunuz kimselerdir. Allah size âyetleri işte böyle açıklar, Allah her şeyi bilir, yerli yerinde yapar. ﴾58﴿ Çocuklarınız ergenlik çağına gelince, onlardan önceki ergenler nasıl izin alıyorlarsa onlar da öyle izin alsınlar. Allah âyetlerini işte size böyle açıklıyor; O her şeyi bilir, yerli yerinde yapar. ﴾59﴿ Evlenmekten umudunu kesmiş yaşlı kadınların, açılıp saçılmadan giysilerini çıkarmalarında onlar için bir sakınca yoktur, bununla beraber iffetlerini korumaya özen göstermeleri kendileri için daha hayırlıdır. Allah herşeyi işitip bilmektedir. ﴾60﴿ Gözleri görmeyen için bir sakınca yoktur, topal için bir sakınca yoktur, hasta için de bir sakınca yoktur. Sizin için de kendi evlerinizden, babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarı elinizde bulunan evlerden ve arkadaşınızdan yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Birlikte veya ayrı ayrı yemenizde sizin için bir günah yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah katından mübarek ve güzel bir selâmlama ile kendinize birbirinize selâm verin. Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor. ﴾61﴿ Müminler ancak Allah’a ve resulüne iman edenlerdir ve onunla ortak bir iş için toplanmış iken kendisinden izin almadan çekip gitmeyenlerdir. Senden izin isteyenler, evet işte onlar Allah’a ve resulüne hakkıyla iman edenlerdir. Bazı özel işlerinden dolayı senden izin istediklerinde onlardan dilediğine izin ver ve Allah’tan onların bağışlanmasını dile. Kuşkusuz Allah çok bağışlar, çok esirger. ﴾62﴿ Resulün çağrısını aranızda, birinizin diğerini çağırması gibi görmeyin. Aranızdan gizlice sıvışıp gidenleri Allah elbette bilir. Onun emrine aykırı davrananlar başlarına ya bir belânın gelmesinden yahut can yakan bir cezaya çarpılmaktan korksunlar! ﴾63﴿ Evet, göklerde ve yerde olan her şey şüphesiz Allah’a aittir. O şu andaki durumunuzu da, O’na götürüldükleri zamandaki durumu da iyi bilir. O zaman kendilerine de yapıp ettiklerini bir bir haber verecektir. Allah her şeyi bilmektedir. ﴾64﴿

FURKÂN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 29 Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali: 29

Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkān’ı indiren Allah aşkındır, cömerttir. ﴾1﴿ O, göklerin ve yerin egemenliği kendisine ait olan, çocuk edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratan, yarattığına belli bir ölçüye göre düzen veren Allah’tır. ﴾2﴿ Oysa onlar, Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratamayan, aksine kendileri yaratılmış bulunan, bizzat kendilerine bile bir zarar ya da faydaları dokunmayan, ölüm, hayat ve ölümden sonra yeniden diriliş de ellerinde olmayan (sahte) tanrılar edindiler. ﴾3﴿ İnkâr edenler, “Bu Kur’an, onun uydurduğu, birilerinin de bu konuda kendisine yardım ettiği bir düzmeceden ibarettir” dediler; böylece onlar açık bir haksızlık ve iftirada bulunmuş oldular. ﴾4﴿ Yine dediler ki: “Bunlar, onun başkalarına yazdırdığı, sabah akşam kendisine okunan eskilerin masallarıdır!” ﴾5﴿ De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” ﴾6﴿ Dediler ki: “Bu nasıl peygamber! Yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilmeli ve kendisiyle birlikte o melek de uyarıcılık görevi yapmalı değil miydi? ﴾7﴿ Veya ona bir hazine verilmeliydi ya da zahmetsizce yiyip içtiği bir bahçesi olmalıydı.” Bu zalimler (inananlara), “Siz sadece kendisine büyü yapılmış bir adamın peşinden gidiyorsunuz” dediler. ﴾8﴿ Gör işte, senin hakkında ne tür yakıştırmalarda bulundular! Bu şekilde yoldan çıkmış bulunuyorlar, artık bir daha da doğru yolu bulamayacaklar. ﴾9﴿ Allah, öyle aşkın ve cömerttir ki, eğer isterse sana bundan daha hayırlısını, içinden ırmakların aktığı şirin bahçeler verir; senin için saraylar yapar. ﴾10﴿ Fakat onlar kıyameti yalanladılar. Biz de kıyameti yalanlayanlar için alevli bir ateş hazırladık. ﴾11﴿ O ateş uzak bir yerden kendilerine görününce homurdanmasını ve uğultusunu işitirler. ﴾12﴿ Zincirlerle sımsıkı bağlı olarak onun dar bir yerine atılınca oracıkta yok olmayı isterler. ﴾13﴿ Bugün boşuna bir defada yok olmayı istemeyin! Defalarca yok olmak için yalvarın! ﴾14﴿ De ki: “Bu mu daha iyidir, yoksa Allah’a saygılı olanlara vaad edilen ebedî cennet mi?” İşte bunlar için cennet bir ödül ve nihaî durak olacaktır. ﴾15﴿ Orada kendileri için sonsuza kadar istedikleri her şey vardır. Bu, rabbinin, gerçekleşmesi istenen bir vaadidir. ﴾16﴿ O gün Allah, onları ve Allah’tan başka taptıkları şeyleri bir araya toplayacak, sonra “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” diye soracak. ﴾17﴿ Onlar, “Seni tenzih ederiz! Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Sen bunları ve atalarını nimetler içinde yüzdürdün; nihayet onlar da seni anmayı unuttular ve böylece uçurumu boylayan bir topluluk oldular” diyecekler. ﴾18﴿ İşte (ey müşrikler), bu taptığınız şeyler, sizin söylediklerinizin yalan olduğunu ortaya koydu. Artık ne cezanızı savabilirsiniz ne de kendinize bir yardım sağlayabilirsiniz. İçinizden kim haksızlık yoluna sapmış ise ona büyük bir azap tattırırız! ﴾19﴿ Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda dolaşırlardı. Biz kiminizi kiminiz için imtihan vesilesi yaptık ki bakalım sabredecek misiniz! Rabbin her şeyi görüp gözetlemektedir. ﴾20﴿

Editör: Akif Arslan