Ne Kadar Kolay Ölümle Ölüyoruz…
Hacı Ali GÜNEÇIKAN
Bu ülkede ölüm artık bir kırmızı alarm değil; sıradan bir haber satırı.
Her gün bir başka yüz, bir başka beden, bir başka hikâye toprağa düşüyor.
Ve en acısı? Biz buna alışıyoruz. Ölüm artık sıradan bir haber başlığının konusu.
“Şok!” demeden, “Son dakika!” demeden, “Yine…” diye başlayan cümlelere dönüşen bir hafifliğin içinde yaşıyoruz.
Ne kadar kolay ölümle ölüyoruz…
Bir genç tavuk dürüm yerken ölüyor.
Bir aile otelde yapılan yanlış ilaçlamada yok olup gidiyor.
Bir baba, kavga edenleri ayırmak isterken bıçaklanıyor.
Bir kadın, sıradan bir tartışmanın ortasında hayattan kopuyor.
Deprem oluyor, evler bir anda mezara dönüşüyor.
Yollar ölüm saçıyor; trafik değil, düpedüz cinayet işleniyor.
Kafeler, restoranlar mantar gibi çoğalıyor; denetleyen yok, sorgulayan yok.
Lüks mekânların mutfaklarına girilse, belki de istisnalar hariç yarısı kapatılır.
Ama kimsenin umurunda değil.
Ülkede ölüm sebepleri artık tıbbi değil; ihmal, cezasızlık ve cüret.
Kimsenin hesap vermediği yerde ölüm çok kolay.
Bir ülke düşünün:
Tavuk dürümden ölünüyor.
Kafede içilen içeceğin içinde ne olduğu belli değil.
Otel odasında yapılan ilaçlama bir aileyi öldürüyor. insan hayatını kapıya kilitleyip arkasını dönerek bırakıyor, Ambulans kapıda beklerken, içerideki insanlar zehirle boğuşurken, sorumluların umursamazlığı kolay ölüm değil de ne?
“Ben vurmadım o vurdu” ile cinayetler..
Deprem oluyor; binalar değil, insan ihmali çöküyor.
Bir ülke daha düşünün:
Her acı olayı normalize ediyoruz.
Her ölümü birkaç dakika konuşup unutuyoruz.
Kendi ölüm istatistiklerimize alışıyoruz.
Bu, toplumun çürümesidir.
Ve çürüme önce duyarsızlıktan başlar.
Burası öyle bir ülke ki:
Bir restoranın ruhsatı mı yok?
Açılıyor.
Kapasitesi, fiyat durumları, o ne ki! 40 masa mı olmaz işgalle 50 olsun. Bir tavuk dürümünün yanında verdiği kutu kola’ ya 60 tl fiyat yazması gibi vs vs..
Çalışanlara eğitim verilmiyor, denetim göstermelik.
Ceza varsa da “yazar geçer”.
Sonra insanlar ölüyor.
Sonra “üzücü olay”, “talihsiz kaza” yazılıyor.
Sonra hayat devam ediyor.
Ama hayat devam etmiyor aslında…
Çünkü bir ülke de vatandaşlar korunamıyorsa, her ölüm bir zafiyet, her ölüm bir sistem çöküşü.
Trafikte öfke kültüründen,
“bana bir şey olmaz” rahatlığından,
“nasıl olsa ceza yok” cesaretinden,
“kader planı” deyip kenara çekilen akıldan,
eğitimi küçümseyen zihniyetten,
denetimsizliğe göz yuman yönetim anlayışından…
Türkiye’de ölüm kolay çünkü:
Yaşamı koruyan mekanizmalar zayıf, sorumluluk duygusu eksik, vicdan ise yorulmuş durumda.
Çözüm var:
Denetim, hukuk, caydırıcılık, eğitim, toplumsal bilinç, devlet ciddiyeti.
Ama sorun şu ki:
Bizim en büyük problemimiz,
ölmeyi kabullenme hızımız, yaşamı savunma isteğimizden daha güçlü.
Bu ülke insanı, dürümden ölmemeli.
Otel ilaçlamasından ölmemeli.
Bir mekanın açgözlülüğünden ölmemeli.
Trafikte, depremde, tartışmada, kavga ayırırken ölmemeli.
Biz, bir toplum olarak ölümü bu kadar kolaylaştırdıkça,
hiçbir reform, hiçbir yasa, hiçbir proje bizi hayatta tutamaz.
Bir gün gerçekten yaşamayı öğrenirsek,
bir gün gerçekten değer vermeyi bilirsek,
bir gün gerçekten denetimin, hukukun, vicdanın önemini anlarsak…
Belki o gün ölüm bu kadar kolay olmayacak.
Belki o gün, bir insanın hayatı gerçekten “bir değere” dönüşecek.
O güne kadar,
biz yazmaya, uyarmaya, hatırlatmaya, kayda geçmeye devam edeceğiz.
Çünkü ölüm kolaylaştıkça,
yazmak zorlaşıyor.
Bu yazı bir çığlık:
Ölüm kolaylaştı…
Yaşam ise dayanılmaz derecede zorlaştı.
Hayırlı bir cuma dileğiyle..