“Eskiden boyumuz kadar kar olurdu, okul yine de açık olurdu…”

AKİF ARSLAN YAZIYOR

Bu cümleyi duymayanımız yoktur. Kış bastırınca, birkaç santim kar yere düşünce okulların tatil edildiği bugünlerde, büyüklerin dudaklarından dökülüverir hemen. Ardından hafif bir tebessüm, biraz sitem, biraz da özlem gelir.

Çok eskiden söz etmiyorum ağam. Masal anlatır gibi “bir varmış bir yokmuş” zamanlarından da değil. Şunun şurasında yarım asırlık bir zaman… O kadar. Ne çağlar öncesi ne de unutulmuş bir devir.

Kar gerçekten kar gibiydi o zamanlar. Diz boyu değil, boy boyu yağardı. Tipi eksik olmazdı, soğuk iliklere kadar işlerdi. Ama hayat durmazdı. Okul açıktı, yol bulunurdu, soba yakılırdı. Islak ayakkabılar kaloriferin başına dizilir, buharı tüterdi. Üşürdük ama şikâyet etmezdik; çünkü üşümek de hayatın bir parçasıydı.

Bugün şartlar elbette başka. İmkânlar arttı, hassasiyetler çoğaldı. Çocuklar üşümesin, yollar risk olmasın diye tedbir alınıyor. Buna itiraz yok. Ama insan yine de sormadan edemiyor: Biz mi fazla dayanıklıydık, yoksa hayat mı daha zorluydu?

Belki de mesele karın boyu değil. Mesele, hayatla kurduğumuz ilişki. Azla yetinmeyi, zorlukla yürümeyi, düşe kalka devam etmeyi unutmuş olabilir miyiz?

Çok eskiden değil ağam… Şunun sırasında yarım asırlık bir zaman. Ama sanki arada birkaç ömür var gibi.