Yargı Kimin Gücünü Temsil Ediyor?
AKİF ARSLAN YAZIYOR
Türkiye’de siyaset konuşulurken artık yalnızca sandık sonuçları değil, yargı kararları da tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Çünkü toplumun geniş bir kesimi için yargı, adalet dağıtan tarafsız bir kurum olmaktan çıkıp, iktidar mücadelesinin bir parçası gibi algılanıyor.
Bu algı durduk yere oluşmadı.
Son yıllarda CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar, soruşturmaların zamanlaması ve kamuoyuna servis ediliş biçimi, “hukuk mu işliyor, siyaset mi?” sorusunu yeniden gündeme taşıdı.
Elbette kim suç işlemişse yargılanmalı. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak mesele tam da burada başlıyor:
Herkes için aynı hukuk mu uygulanıyor, yoksa hukuk bazıları için daha hızlı mı çalışıyor?
Muhalefetin temel itirazı da bu noktada yoğunlaşıyor.
CHP cephesi, yargının seçici davrandığını, iktidara yakın isimlerin dosyalarının ya rafta kaldığını ya da hiç açılmadığını savunuyor.
İktidar ise her defasında “yargı bağımsızdır” vurgusu yapıyor.
Fakat söylem ile sahadaki görüntü arasındaki fark, toplumsal güveni giderek aşındırıyor.
Bu tartışma yeni değil.
Hafızaları biraz zorladığımızda, Fenerbahçe operasyonları karşımıza çıkıyor. Milyonlarca taraftarı olan bir spor kulübüne yönelik müdahale, yalnızca sportif bir soruşturma olarak görülmedi.
O süreç, devletin gücünü göstermek istediği, “dokunulmaz alan yok” mesajı verdiği bir dönüm noktasıydı. Yargı kararlarının toplumun geniş kesimlerinde yarattığı sarsıntı, bugün yaşanan siyasi operasyon algısının da zeminini hazırladı.
Sorun şu:
Yargı, adalet dağıttığı kadar meşruiyet de üretir. Eğer toplumun yarısı verilen kararlara kuşkuyla bakıyorsa, ortada sadece hukuki değil, siyasal bir kriz var demektir.
AK Parti’nin uzun yıllara yayılan iktidarı, ona sadece sandık gücü kazandırmadı; aynı zamanda devletin kurumsal refleksleriyle iç içe geçmiş bir iktidar pratiği oluşturdu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yürütme gücü merkezileşti. Bu merkezileşme, doğal olarak yargıdan medyaya, bürokrasiden güvenlik kurumlarına kadar birçok alanı etkiledi.
Bugün gelinen noktada, yargı kararlarının hukuki içeriğinden çok, kime karşı alındığı konuşuluyorsa, bu durum iktidar için de alarm zillerinin çalması gerektiğini gösterir.
Çünkü adalet duygusu zedelenmiş bir toplumda, en güçlü iktidar bile uzun vadede ayakta kalamaz.
Unutulmamalıdır ki; yargı, iktidarın kalkanı hâline geldiği anda, artık kimse için güvenli değildir. Dün muhalefeti hedef alan mekanizma, yarın başka bir siyasi aktörün önüne çıkabilir.
Hukuk, herkese lazım.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey; güçlü iktidar değil, güçlü ve bağımsız kurumlardır. Yargının, siyasetin gölgesinden çıkmadığı sürece bu tartışmalar bitmeyecek. Ve her tartışma, adalete olan inancı biraz daha zayıflatacak.
Adalet, bir gün herkese lazım olur.
Ama o gün geldiğinde, geç kalınmış olmamalı.
Bizim öğrendiğimiz ve bildiğimiz 3Y (yasama, yürütme, yargı) birbirinden ayrıdır.
Yargıyı bir siyasi güce dayandırmak ta başlı başına yanlış değil mi?
Dün Fenerbahçeli idi, bugün Galatasaraylı, yarın Beşiktaşlı olmak bile yanlış!