Siyaset, benimde anlayamadığım bir kavram olmaya başladı.

Aslında ‘siyaset hizmet aracıdır’ denir ve siyasetçiler de ‘halka hizmet Hakk’a hizmet’ şiarını taşırlar.

Yıllardır böyle giderdi.

Ama son yıllarda siyaset anlaşılmaz bir şekilde kabul değiştirmeye başladı.

Siyasetin sanki genel kuralıymış gibi ‘dün dün ise, bugün de bugündür’ anlayışının en bariz örneklerini yaşamaya alıştık sanki.

Bir de siyasetin yine insanın kendisinin yüklediği bir edilgeni var: Siyasette 24 saat çok uzun süre…

Aslında tüm bunlara bir anlam yüklemek için, siyasetçinin (politikacının) genel kişiliğini anlamak ve söylemlerini süzebilmek gerekir.

Siyasetin okulu yok. Doktorlar gibi, eczacılar gibi, mühendisler gibi, mimarlar gibi, öğretmenler gibi, imamlar-müezzinler gibi bir eğitim aşaması bulunmuyor, siyasetin.

İnsanın kendine has bir olgusu siyasette yaşanıyor.

**

Kahramanmaraş’ta da artık siyasetin damgası olabilecek isimler, sayılamıyor bile…

Son yıllara Kahramanmaraş’ta siyasete damga vuran, dediğini anlatabilecek bir siyasetçi bulmak artık imkansız hale geldi.

Belki partisinin, taşıdığı ya da taşımaya çalıştığı davanın fikrini anlatabiliyor, belki konumu itibari ile ‘saygın’lık görüyor.

Ama bunun sadece yüzeysel olduğunu da anlamak gerekecek.

Siyasetçi, yani parti neferi karşısında belki de dinleniyormuş gibi görünüyor ama işin aslının öyle olmadığını da çok iyi görüyoruz.

Türk Dil Kurumu’nun (TDK) internetteki Genel Türkçe Sözlüğü, siyaseti şöyle tanımlıyor:

“1. isim Politika:

2. isim Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.”

TDK’da siyasetin tanımladığı politika ise şu anlamı taşıyor:

1. isim Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa:

2. isim Davranış biçimi, düşünce yapısı:

3. isim, mecaz Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme:”

Mesela, dün S400’e şiddetle karşı çıkanların, bugün adeta S400’e yapışmaları, siyasetin tanımı açısından anlamsızlaşıyor.

Mesela, dün Kahramanmaraş’taki Kuzey Çevre Yolu’na ses çıkarmayanların, bugün makam sahibi değişince ağır şekilde eleştirilmesi de yine siyasetin anlamsızlaştığını gösteriyor.

Bunu çoğaltmak mümkündür.

**

Siyaset mekanizmasının içinde parti yöneticilerinin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının da değişime uğradığını görmekteyiz.

Dün partisinin fikirlerini ‘dava’ olarak kabul edip, istedikleri olmayınca da partisini adeta al aşağı eden kişileri görebilmekteyiz.

Milletvekilinin, ‘milletin vekili’ olarak seçildiği partisini bir anda değiştirdiğine de şahit oluyoruz.

Bunlar, siyasetin duruma göre nasıl kabuk değiştirdiğini gösteriyor.

Ama belediye başkanları için durum biraz farklıdır.

Belediye Başkanları, görev yaptıkları ilin, ilçenin, beldenin ‘şehr-ül emin’leridir.

Şehr-ül emin, yani “şehremini”, TDK’ya göre “1. isim, tarih Osmanlı Devleti'nde Tanzimata kadar saray ve devlet yapılarının onarımına, haremin gider ve aylık işlerine bakmakla yükümlü kimse.”, “2. isim Şehremanetinin başında bulunan kimse, belediye başkanı.”dır.

Şehremini, benim anlayabildiğim kadarı ile o belde içerisinde yaşayan insanların emin olabileceği kişi anlamına gelir. Peki, bugün sayıları bin 500’e yaklaşan ‘şehremin’lere baktığımızda ‘şehrin emini’ anlamı yükleyebilir miyiz?

Bana göre ‘hayır’!

**

Geçenlerde AK Parti’nin genelde etkili isimlerinden biri olan Mahir Ünal’ın basınla istişare toplantısındaydık. Üç saate yakın sorduk, cevap aldık.

Bir şey dikkatimi çekti, o istişare anında.

Mahir Ünal, belediye başkanlarının ve bakanların siyasetin içinden gelme eğiliminin artık değişmeye başladığını söyledi…

Yani başarılı bürokrat, işadamı, eğitimci gibi isimlerin de bakan, başkan olabileceğini anladık.

Peki bu nereye kadar doğrudur?

Siyaseti bilmeyenin ya da bilemeyenin, yürütemeyenin bakan ya da başkanlık makamında başarılı olma durumu nasıl olacak?

Görevinin siyaset kanalından uzakta kalan bir ismin, bulunduğu makamı sahiplenebilmesinin ve başarılı olabilmesinin ölçütü nedir?

Emri altındakilerle ya da toplumun belli bir kesimi ile ‘sürekli’ kavgalı biri, nasıl başarılı olacak? Ki, görevin lider tarafından kendisine tebliğ edilmesinden sonra oluşturmak istediği kadronun aradan geçen sürece rağmen oluşturulamamasının ve hizmete başlanamıyor olmasının başarısızlıktaki rolü nedir?

Çok mu erken konuşuyoruz, bilemiyorum ama düşünmekteyim.

**

Dün, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı'nın (TİSVA) hazırladığı rapor dikkatimi çekti. Rapora göre Türkiye, bir yılda yaklaşık 555 milyar lira kaynağını israf ediyor.

Türkiye'de 214 milyar liralık gıda israfının yapılıyor, günde 6 milyon ekmek çöpe atılıyor. 

En büyük israflardan biri enerjide yapılıyor. Rapora göre konutlarda her 100 TL elektrik faturasının 35 TL'sini tasarruf etme potansiyeli bulunuyor. Türkiye'nin toplam enerji tasarruf potansiyeli yüzde 25 olarak tespit edildi. Aslında sadece konutlarda israf önlense bu oldukça büyük bir tasarruf anlamına gelecek.

Rapor, Türkiye milli gelirinin yaklaşık yüzde 15'ini israf ettiğine dikkat çekerken bunun 2018 yılı verilerine göre 555 milyar liraya ulaştığını ortaya koyuyor.

Raporda, gıda alanında Türkiye'de israf edilen miktarın 26 milyon ton olduğuna işaret edilirken bunun 125 milyar liraya karşılık geldiği belirtildi. Ayrıca, Türkiye'de bir yılda yetişen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25-40'ı kaybolduğu veya israf edildiğine de dikkat çekilerek en iyimser hesapla bunun 25 milyar lira değerinde olduğu vurgulandı.

Damlayarak akan bir musluk, yılda 3 metreküplük su kaybına sebep oluyor. Bunun her konuta maliyeti yaklaşık 6 bin TL civarında seyrediyor. Türkiye'de yaklaşık 19 milyon konuttan sadece yüzde 10'unda böyle bir durum olduğunda, oluşan israf yaklaşık 11 milyar TL olarak ortaya çıkıyor.

**

Kahramanmaraş’a, yerel yönetimlerimize indirgeyerek bakıyoruz bu duruma:

Gereksiz şekildeki yol, çevre düzenlemeleri kentin yerel bütçesinin ne kadarını alıp götürüyor.

Bu sabah gelirken, Binevler Kavşağı civarındaki Şairler Parkı önünde bir kaldırım düzenleme çalışması gördüm. Gerçi bu uzun zamandır devam ediyor. Daha uzun sürede devam edecek.

Bölgedeki var olan yürüyüş yolu, son yıllarda çevrede izin verilen kafeler, salonlar tarafından zaten yok edilir hale geldi.

Uzun süre izledim o kaldırım çalışmasını ve üzüldüm.

İsrafın ölçütü yok ülkemizde, şehrimizde…

Siyasetin biraz buna ağırlık koyması gerekmiyor mu?