İman, İbadet Ve Ahlak Üçgeninde Müslüman Olmak

Yüce dinimiz İslam; iman, ibadet ve güzel ahlak bütünüdür. Bir başka ifade ile İslam; kökleri iman, gövdesi ve dalları ibadet, meyvemsi güzel ahlak olan bir ağaca benzer. Nasıl ki ağaç; kökü, gövdesi, meyvesi ile anlamlı, değerli ve faydalıdır. Mümin’de, imanı, ibadeti ve güzel ahlakı ile kâmil insan, olgun Müslüman, yaralı birey olur. 

Müslüman’ın imanı ağaç kökü gibidir. Mümin: İnam, ibadet ve ahlak ile yükselir. Yükseldikçe olgunlaşır. Faydalı bir kişi olur. İnam; ’imanettim’ ’demekdeğildir. Sadece kul ile Allah arasında bir bağda değildir. Kalplere hapsedilmiş bir duyguda değildir. Kalpte atıl halde duran bir güç de değildir: O özdür, Esastır. Temeldir. Tasdiktir. İkrardır.Bütün hayatı kuşatan, yön veren ve aksiyona geçiren eşsiz ilahi bir güçtür.Yaratılış gayemize uygun hareket etme iradesidir.Kendimizle,Rabbimiz ile çevremizle barışık olmaktır. İman; sadakat, sabır, irade, öz veri,fedakârlık, farkındalık, feragat, ret ve kabuldür.Şek ve şüphe den uzak olmaktır. Sığınma, boyun eğme, teslimiyettir. İman; bitmeyen sevda, sönmeyen aşktır.

İbadet, iman ağacının gövdesi ve dalları gibidir. İbadetlerimiz hayatımıza anlam katar. Benim’ ’kalbimtemiz ’demekle kalp temiz olmaz.  Kur’an’da ’’İnsanlar denenip imtihan edilmeden sadece ’inandık demek ’ ile kurtulacağını mı sanıyor.’’(1).’’Erkek veya kadı, kim iman edip güzel amel işlerse ona iyi bir hayat yaşatırız. Yaptıkları amellerinin karşılığını en güzel şekli ile veririz.’’(2) buyurulur. Sözümüzün, özümüzün ve davranışlarımızın bir olası gerekir. İbadetlerimiz tam olmadan, imanımız hayatımıza tam yansıyamaz. İbadetlerde asıl olan azda olsa sürekli olmasıdır. Sadece belirli gün ve geceye bağlı kalmadan, ibadetlere devem etmek gerekir. Allah katında makbul olan; inanarak, isteyerek, severek ve saygı duyarak yapılan ibadetlerdir. Bu şekilde yapılan ibadetler;  kalbe, gönle ve akla huzur verir. Bir yükmüş veya ağır bir sorumluluk muş gibi algılamaktan kurtulunur. İbadetler; kişisel pratik yararlarından çok, insan nefsinin arındırılması ve yüceltilmesi yolunda fonksiyonel hale getirilmeye çalışıldığında, ibadetleri bir hedefe erişmenin yolu olarak görenler için bu kulluk görevleri artık sırtta taşınan ve bir an önce indirilmeye çalışılan bir yük olmaktan çıkar. Adeta üzerinde yükseklere ulaşılan bir araç haline gelir. Bu bağlamda ibadetlerin; amaç mı? Yoksa araç mı? Sorusu akla gelebilir. İbadetlerde asl olan hakkın emrine riayet olduğu gibi sonuç itibariyle, halkın hukukuna da riayeti de içerir. Bu sebeple ibadette; Hakk’ın ve halkın hukukuna riayet birlikte gerçekleşir.

İslam dini, ferdin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve hoşgörülü olmasını sağlaya yönelik düzenlemeler getirdiği gibi onun yaratıcı ile olan bağlantısını daha derinden hissetmesine ve geliştirmesine hizmet eden düzenlemelerde getirmiştir.

İslam, kişinin yaratanı ile gönül bağına, kendisi ile barışık olmasına önem verdiği gibi insanlarla’ ’iyi geçimli’ ’olmasına da aynı önemi verir.

Güzel ahlak, ibadet ağacının meyvesi gibidir. İmanımızı kemale erdirecek ve ibadetlerimize anlam katacak güzel ahlaktır. Peygamberimizin Kur’an’dan sonra bize bıraktığı en güzel miras, İslam ahlakıdır. Yemenin, içmenin, oturmanın, yatmanın, konuşmanın, yazmanın, çalışmanın, hülasa her işin ve her sözün bir ahlakı vardır. Ahlak: erdemli, iyilik ve hayırsever olmaktır. Muttaki ve adil olmaktır.Doğru sözlü, doğru özlü, doğru işli olmaktır. Hasetten, fesattan, nifaktan, kinden,  nefretten, yalandan uzak durmaktır. Her şeyin helal ve haram boyutuna dikkat etmektir.

Sonuç olarak;İmanımız hayatımıza anlam ve derinlik katsın.İbadetlerimiz kimliğimizi oluştursun.Ahlakımız hayatımıza yön versin. İşte o zaman elimiz haramdan, dilimiz yalandan uzaklaşır. Kalbi selim,aklıselim, gönlü selim olanlardan oluruz. Sonundagünlümüze huzur, rızkımıza bereket,ailemize mutluluk ve saadet,toplumumuza barış hâkim olur.

Peygamberimizkonumuzla ile ilgili bir hadislerinde söyle buyurur.’ Allah’ım senden güzel ahlak ile süslenmiş sağlam bir iman,beni ebedi kurtuluşa ulaştıracak ameller isterim.’’(3).

amin

1)Ankebut,92/21.

2)Nehil,16 /97.

3)İbni  Hambel,II,321.