İslam genel anlamda iki temel üzere bina olur. Bunlardan biri tevhit diğeri vahdettir. Tevhit Allah’ın varlığına, birliğine inanmak ve ikrardır. Bütün peygamberler birer tevhit peygamberidir. Müminler birer tevhit erleridir. Bu bağlamda Kur’an bir tevhit kitabıdır. Namaz, oruç, hac ve kurban gibi ibadetler birer tevhit eylemidir.

Vahdet ümmetin birliğidir. Birlik olmadan vahdet olmaz. Vahdet olmadan ümmet olmaz. Ümmet olmadan ’da tevhit olmaz. Vahdet ve tevhit olmadan Allah’ın Kur’an’da haber verdiği hedef gerçekleşmez. ‘’Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten nehyedesiniz. Allaha inanırsınız.(Ali İmren,3/110).Peygamberimiz ’in’’ İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez’’(Ebu Davut,‘’Edeb’’.11),’’Merhamet etmeyene merhamet olunmaz’’(Buhari,’’Edeb’’.18;Müslim,’’Fezail’’,65) ve ‘’Hakkında üç komşusunun olumlu tanıklıkta bulunduğu kişiyi Allah affetmiştir’’(Tirmizi,’’Cenaiz’’,63) gibi sözleri, bu bağlantıyı ifade eder. Yunus ’da ‘’Yaratılanı sevdik yaratandan ötürü’ ’derken aynı noktaya dikkatimizi çeker.

Tevhit ve vahdet; kinden, hasetten, fesattan, ötekileştirmeden, uzaklaşarak asgari müştereklerde birleşmeyi gerektirir.

Birlik ve beraberliğin oluştuğu yerde, kardeşlik, huzur   , bolluk, bereket ve rahmet vardır. Dünya ve ahiret mutluluğu, ancak Allah’ın kitabına sarılma, birlik ve beraberlik içinde olmakla mümkün olur. Cemiyetin nizamı ve bekası; dini duyguların geliştirilmesi ve bu anlayışın yerleşmesi ile mümkündür. Birlik ve beraberliğin oluşturulması kadar; korunması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi de önemlidir.

Medine’de Evs ve Hazrec adında iki kabile vardı. Bunlar İslam’dan önce birbirleri ile nesiller boyu savaşmışlardı. İslam’ın gelişi ile birlikte kaynaşarak kardeş olmuşlardı. Bu iki kabileden bir grup Müslüman birbirleri ile dostça sohbet ederken bunu gören Ş’as b.Kays  adında azılı bir münafık, Bunların arasını bozmak; için azılı bir plan hazırlamıştı. Bunu uygulamak içinde bir Yahudi gencini tutmuştu. İslam’dan önce,  kabileler arasında geçen eski savaşları hatırlatarak birbirlerine düşürmesini istemişti.

Yahudi genci, iki kabile arasında daha önce gecen Buas harbinden söz ederek eski yaraları kurcaladı. Müslümanlar eski günlerini hatırlayarak galeyana geldiler. Birbirlerine ağır sözler söylemeye başladılar. Tartışma büyüdü. İki taraf silahlarını alıp Harre meydanın da savaşmak üzere oradan ayrıldılar. Çatışma an meselesi olmuştu. Durum çok vahimdi. Müslümanlar İslam düşmanının tahriki ile tuzağa düşmüştü. Birbirlerinin kanını dökmek üzere karşı karşıya geliyorlardı. Bu durumu haber alan peygamberimiz; bir grup sahabe ile hemen olay yerine gitti. Onlara şöyle hitap etti. “Ey Müslümanlar topluluğu! Bu yaptığınız nedir? Allah, sizi İslam ile hidayete erdirdikten sonra ve sizi küfürden kurtarıp kardeş yaptıktan sonra yine küfre dönmek mi istiyorsunuz?”

Peygamberimizin bu nasihati üzerine kabileler, şeytanın oyununa ve düşmanlarının tuzağına düştüklerini anladılar. Silahlarını bırakıp birbirlerine sarılarak kucaklaştılar. Peygamberimiz ile beraber oradan ayrıldılar.(İbni Hişam es Sirettü’n Nebeviyye. II,131-132)

Bu bakımdan özünü İslam’dan alan, sağlam temellere dayanan, kardeşliğe ve birlikteliğe her zaman muhtacız. Çünkü İslam dininin tebliğ ettiği mesajın özü; bilgi , hikmet, adalet, hak, hukuk, huzur, kardeşlik, birlik, beraberlik, mutluluk ve barıştır. Asıl olan Müslümanların her zaman bu duyarlılığa sahip olmasıdır.

Sonuç olarak; tevhit ve vahdet, ferdin Rabbi ile barışık, kendisi ile barışık ve içinde yaşadığı toplum ile barışık yaşamasını gerektirir.

Mustafa Saylak

 Kahramanmaraş İl Müftülüğü Eğitim Uzmanı