Ben Kahramanmaraş basın sektöründe matbaadaki çıraklık dönemim ile birlikte 40 yılı geride bırakmaya hazırlanıyorum.

1983’te 18 yaşını bitirince de gazetede ‘fikir işçisi’ olarak görev yapmaya başladım.

Gazete, ilk başladığımda tabldottan biraz büyük siyah-beyaz 4 sayfaydı.

Aylarca, yıllarca böyle devam ettim.

Prova tezgahından sallama pedala, kazanlıdan ofsete kadar baskı işlerini yürüttüm.

El dizgisinden, sıcak dizgiye, bilgisayar dizgisine kadar çalıştım.

Mürettiplik, sayfa düzeni, muhabirlik, yazı işleri müdürlüğü, zaman zaman dağıtım işini yaptım.

Resmi olarak 1983’te başladığım bu mesleğimde 2011 yılında emekli oldum ve aynı yıl içinde de sürekli sarı basın kartını taşımaya başladım.

Emeklilikten önce günlük yayınlarında emek verdim.

Haftalık yayınlarda da emeğim çokça geçti.

Görsel-işitsel yayın organlarında da programlar gerçekleştirdim; kendi çapımda…

Emekliliğimin ardından ise gazetelerinin günlük yayımında yer aldım.

Arada geçici olarak ta birkaç internet sitesinde köşe yazım, haberlerim yayımlandı.

Şimdi de, bu internet internet haber sitesinin yayınını gerçekleştiriyorum.

Kısacası bu meslekten ekmek yedim, yiyorum.

**

Kahramanmaraş’ta basın (gazete) 1983’te neyse, bugün de aynı; teşhisini koyarsam galiba yanlış olmaz.

Bir dönem ulusal gazetelere ‘bizden haber’ çıkmıyor diye şikâyetler edildiğinde, bu işin duayenleri “Önce mahalli gazetelerinizi takip edin” diyorlardı.

Aynı şikâyetler bugün de yaşanıyor.

Kentimizde bugün iki tane günlük gazete yayımlanıyor. Tirajlarını ben demeyeyim, siz de duymayın.

Çünkü bu memlekette gazetecilik yapılmıyor.

Yapılmadığı bir yana sonradan medya adını alan bu işler, basılı gazete-dergiden dijital ortama doğru kaydı.

Hızlı bir şekilde de gidiyor.

İl merkezinde (Onikişubat ve Türkoğlu) habercilik olarak 2 günlük gazete, 1 uydu televizyon istasyonu, 1-2 radyo (diğerleri müzik kutusu gibi) 5-6 haftalık-onbeşgünlük gazete, 5-6 tane de ciddi ciddi internet sitesi var…

Ama gazeteci sayısı 100’den fazla.

İlçeler de bizden pek farklı sayılmaz ya…

Eli kalem tutan, bir gazetede ya da internet sitesinde yazan da kendini gazeteci ilan ediyor.

Gazete, televizyon, radyo, internet sitesine reklam toplayan da ‘gazeteciyim’ diyor.

Ukalalık yapmama izin verirseniz; şunu söylemek istiyorum:

Bu memlekette kimse müteahhit olamaz, kimse öğretmen olamaz, kimse hukukçu olamaz, kimse muhasebeci olamaz, kimse kamu-yarı kamu işçisi olamaz…

Amma herkes gazeteci olur.

“Ali Veli Kırklareli”yi ifade edebiliyorsan ve elin de kalem tutuyorsa ‘oldun’ gazeteci…

Özellikle bayramlarda-seyranlarda, kandil gecelerinde, ulusal günlerde, yılbaşlarında gazeteci yerden biter gibi ortaya çıkar.

Hadi şu konuyu bir haber yap dersen, ‘şimdi işim var’ olur cevabı…

Toplantılarda boy gösterirler, ilgili kurumun ya da kuruluşun gönderdiği mailleri haber olarak yayımlarlar… Ama bir iki satır yazmaktan kendini öte koyarlar..

İşte gazetecilik böyledir.

**

Gün geçtikçe yerelde gazeteciliğin tanımı değiştiriliyor.

Bizim yıllardır bildiğimiz şekliyle ‘haber hür, yorum özgür’den çıkıp; çanak, çömlek, yağdanlığa dönüşmeye başladı.

Yaşı büyük siyasilerimiz boşa demiyor “Kahramanmaraş’ta basının değeri 50-100 TL” diye.

Kendini gazeteci sanan müsveddeler 50-100 TL alamadılar mı ‘adamın aleyhine’ başlıyorlar yayına… 50-100 TL aldılar mı da sayfalar dolusu methiyeler dolduruyorlar.

Elbette haberin içerisinde tanıtım olur ve bunun da bir bedeli olur; buna karşı değilim.

Ama “Abi evde tüp bitmiş, çocuğu gönderiyorum bir 50 TL göndersene…” diyerek modern dilencilik yapmanın da bir alemi yoktur.

Boşa dememişler ki “Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çeker” diye. Gerçi müsvedde gazetecilerin kılıcı ne işe yarıyor ki…

Sağa iftira, sola iftira…

Bu olmaz, olmamalı… Gazeteciliğin de bir şerefi vardır.

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Şunu da unutmamak gerekir ki; suyun mermeri delmesi gücünden değil sürekliliğindedir.

**

Basına destek olunmalıdır.

Gazetelere abone olunarak, sitelere reklam verilerek destek sağlanabilir.

Ama gazetecileri ayırtmak lazım.

Değil mi?